11 Aralık 2017 Pazartesi

* Hulefâ-i râşidîni sevmemek

13 Aralık 2017, Çarşamba

 

 

Hulefâ-i râşidîni sevmemek

 

 

 

 

Sual: Hulefâ-i râşidîni sevmemek, Resûlullah efendimizi üzmez mi? Hulefâ-i râşidînin üstünlüğü nasıl anlaşılır?

Cevap: İmam-ı Rabbani hazretleri Mektûbât kitabının birinci cildi 266. mektupta buyuruyor ki: Hulefâ-i râşidîni sevmemek yolu ile, Peygamber "sallallahü aleyhi ve sellem"i incitmek, imâm-ı Hasan'ı ve Hüseyin'i "radıyallahü anhümâ" sevmemek yolu ile incitmek gibidir. Peygamberimiz "sallallahü aleyhi ve sellem" buyurdu ki, (Eshâbımı incitmekte, Allahü teâlâdan korkunuz! Benden sonra, onları kötü bilmeyiniz. Onları seven, beni sevdiği için sever. Onlara düşmanlık eden, bana düşmanlık etmiş olur. Onları inciten, beni incitir. Beni inciten de, Allahü teâlâya eziyet etmiş olur ki, buna azab eder). Ahzâb sûresi, elliyedinci âyetinde mealen, (Allahü teâlâya ve Onun Peygamberine "sallallahü aleyhi ve sellem" eziyet edenlere dünyada ve ahirette lanet olsun!) buyuruldu. Büyük İslâm âlimi, Sa'deddîn-i Teftâzânî (Akâid-i Nesefiyye) şerhinde, (Bu üstünlük sırasında insaf etmelidir) diyorsa da, onun bu sözü, insafsızdır ve şüphe etmesi yersizdir. Çünkü büyüklerimiz diyor ki, burada üstünlük demek, sevabları daha çok demektir. İyilikleri, doğrulukları ile, herkese faydalı olmasının çokluğu demek değildir. Aklı olan, bunlara kıymet vermez. Sahâbe-i kirâm ve Tâbi'în-i ızâm, bize imâm-ı Ali'nin "radıyallahü anh" iyiliklerini gösteren, o kadar hâller ve hâdiseler bildiriyor ki, başka hiçbir Sahâbîden bu kadar bildirmediler. Bununla beraber, yine onlar, üç halifenin daha yüksek olduğunu bildirmiştir. Görülüyor ki, üstün olmağa sebep, faziletlerin, menkıbelerin çok olması değildir. Üstünlük başka sebepten ileri gelmektedir. Bu sebebi anlayanlar ancak, vahyi, meleğin gelmesini görmekle şereflenen, seçilmiş bahtiyarlardır. Bunlar, üstünlük sebeplerini açıkça veya işaretle görüp anlamıştır. Onlar da, Peygamberimizin Eshâb-ı kirâmıdır "aleyhi ve aleyhimüssalevâtü vetteslîmât". O hâlde, (Akâid-i Nesefî) şârihinin, (Üstünlükten maksat, sevabların çokluğu ise, bu üstünlük sırasında şüphenin yeridir) demesi yersizdir. Çünkü bu üstünlük sırası, İslâmiyetin sâhibi tarafından açıkça bildirilmeseydi, o zaman şüphenin yeri olurdu. Bildirildikten sonra, niçin şüphe ediyor? Eshâb-ı kiram, bu üstünlüğü açıkça veya işaretle anlamasalardı, hiç bildirirler miydi? Dördünü de beraber bilen ve aralarında üstünlük aramak lüzumsuzdur diyenlerin, bu sözü lüzumsuzdur. Din büyüklerinin söz birliğine, lüzumsuz lâf demekten daha lüzumsuz, daha boş lâf olur mu? Yoksa, üstün kelimesi mi, onların böyle boşu boşuna söylemesine yol açıyor. Muhyiddîn-i Arabînin, (Hilâfetlerin sırası, ömürlerinin sırasına göre idi) demesi de, müsavi olmalarını göstermez. Çünkü halifelik başkadır, üstünlük başkadır. Bu sözü, üstünlük bakımından söyledi dersek, yine güvenilecek, şahit tutulacak bir söz olmayıp, onun hatalı sözlerinden biri olmuş olur. Onun, Ehl-i sünnet âlimlerinin sözlerine uymayan birkaç keşfi, buluşları, doğru değildir. Böyle sözlere ancak, ruhları hasta, kalpleri bozuk olan veya her şeyi körü körüne taklid eden uyar. (Mektûbât Tercemesi s. 376)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Dinimiz İslam

İnternet Radyosu

 

 

 

Huzura Doğru TV

 

 

 

Dini sualler için | Üye olmak için

 

Üyelikten ayrılmak için: Google

 

Mail grubu sayfası: Google

 

www.hakikatkitabevi.net

 

www.dinimizislam.com

 

 

 

0 yorum: