14 Eylül 2015 Pazartesi

* Deistlerin başı İblis’tir

 

BİSMİLLÂHİRRAHMÂNİRRAHÎM

Esselâmü aleyküm ve

rahmetüllahi ve berekâtühü

 

15 Eylül 2015, Salı

Deistlerin başı İblis'tir

 

 

Sual: Ateist bir tanıdığım, kendisine dinsiz ve Allahsız denmesinden rahatsız olmuş, (Ben artık deistim) diyor. Başka ateistler de, şimdi kendilerine deist diyorlar. Bunlardan bazıları, Kur'an'ın deizmi desteklediğini savunup, (Deist, yalnız Allah'a inanan samimi mümindir. Keramet, mucize, peygamber, sevap, günah, namaz, oruç gibi ibadetlerin, melek, cin, şeytan, Cennet, Cehennem, Âhiret ve kader gibi kavramların deizmde yeri yoktur. İnsanlığın kurtuluşu deizmle olacaktır. Ancak aklı olan ve Allah'a inanan deist olur. Tarihte görülen ünlü büyük zatların hepsi deisttir) diyorlar. Deizmin aslı nedir?

CEVAP

Hemen herkes bilir ki, şeytan, Allah ile konuşmuş, yani Onun varlığına inanan biri idi. Ama Allah'ın emrini beğenmedi. Yani Allah'a inandığı hâlde, Onun emirlerini kabul etmediği için deist oldu. Deistlerin ilki ve başı şeytandır. Buna İblis deniyor. Deistler, şeytanın daha gelişmiş ve küfürde daha ileri giden türleridir. Şeytan, Allah'la konuştuğu ve Cenneti Cehennemi gördüğü için inkâr edemiyor. Ama deistler Cenneti ve Cehennemi de inkâr ediyorlar. Emir ve yasak olmayınca, hayvan gibi hiçbir sorumluluğu olmadan yaşıyorlar. Günah olmadığına göre, kimse görmezse, hırsızlık yapar, içki içer, zina eder, yalan söyler, kul hakkına girerler. Nasıl olsa hesap soran biri yok. Bu deistler, her çeşit namussuzluğu ve deyyusluğu yapmaktan çekinmez.

(Kur'an, insanı deizme götürür. Deist, müşrik değildir, gerçek Kur'an müminidir) diyen zındıklar türemiş. Müşrik, Allah'ın bildirdiklerine inanmayan veya başka şeylere de inanıp aklına tapan kimsedir. Deist, Allah'ın Kur'an'da bildirdiği peygambere ve dinin esaslarına inanmıyor. Bundan büyük müşrik olur mu? Mümin olmak için imanın altı şartına da inanmak lazım. Birine bile inanmayan mümin olamaz.

Deistin Allah'a inandığı tamamen yalandır. (Bana Allahsız denmesin) diye öyle inanmış görünüyor. Deistin (Kâinatı yaratan bir ilah var) demesinin hiç önemi yoktur. O, hayâlindeki robot gibi bir şeye ilah diyor. Deist, ateiste göre daha akılsızdır. Çünkü (Bir yaratıcı var) dediği hâlde, Onu robot gibi bir şey zannedip, hiçbir şeye karışmadığını düşünmesi ahmaklığın daniskasıdır. İnsan bile, basit bir makine yapsa, içine kullanma talimatını koyar. Bir ilacın, nasıl ve ne kadar kullanılacağını bildiren bir tarifesi olur. Kâinatı ve insan gibi muazzam bir varlığı yaratan da, bunların ne yapacağına dair bir kullanma talimatı koymaz mı? Başıboş bırakır mı hiç?

Deist de, ateist gibi aklını kullanamıyor, öldükten sonra dirilmeye inanmıyor. Yoktan yaratılabilen bir şeyin öldükten sonra tekrar yaratılamayacağını ve âhirette bir hesaplaşmanın olmayacağını sanmak kadar büyük ahmaklık olur mu? O şeyi yoktan yaratan, onu tekrar yaratamaz mı? Bu, doğduğuna inanıp da, öldüğüne inanmamak gibi bir şeydir. Allah'ın hiç yoktan yarattığına inanıp da, yarattığı ölünce, onu tekrar diriltmesine inanmamak, aklın kabul edeceği bir şey midir? Hâlbuki ilk başta yoktan yaratmak daha zor değil midir?

Bir canlıyı, bir buğday tanesini yaratmaktan âciz olan kimsenin, canlı cansız her şeyi, yani koskoca kâinatı yoktan yaratanın, insanları tekrar diriltemeyeceğini sanması ne büyük aptallıktır! Ebedî azaba mâruz kalmamak için, aklını kullanmalı ve aklın gereğini yapmalıdır.

Aklın gereği, iman edip Müslüman olmak ve böylece dinimizin emir ve yasaklarına uymaktır. Müslüman olmak, insan olmanın da şükrüdür. Şükrü yapılmayan nimet elden çıkar. Kâfir olarak ölenler, yarın âhirette hesaptan sonra hayvanların toprak edildiğini görünce, (Keşke biz de toprak edilseydik) diyeceklerse de, pişmanlıkları fayda vermeyecektir. Bu gerçeği düşünüp, toprak olmayı, yani yok olmayı isteyecek duruma düşmemelidir. Hâşâ dirilmek bir ihtimal bile olsa, aklı olan, bu ebedî azaba düşmemek için nasıl tedbir almaz?

Deist, Allah'a değil, hayâlindeki bir ilaha, robot gibi bir varlığa inanıyor. Hayalindeki robota değil de, her şeye gücü yeten, emrine uymayanları şiddetli şekilde cezalandıracak olan bir Allah'a inansaydı, Allah'ın emri ne ise ona uyardı.

1- Akıllı bir kimse, yanan bir ateşe kendini atar mı? Ateşin kesin olarak yaktığına inandığı için kendini ateşe atmaz. Allah'ın, inanmayanı, emrini dinlemeyenleri ateşe atacağını bilen de, Allah'a inanıp emrine uyar.

2- Düşünce paramparça olacağını bilen kimse, kendini uçaktan aşağı atar mı? Atarsa ya aklı yoktur veya uçaktan düşenin öleceğine inanmıyor demektir. Ölünce dirilmeye, suçluların Cehenneme gideceğine kesin inanan kimse, haramı helâli düşünmeden nasıl öyle ateist gibi rahatça gezebilir?

3- Zehir içenin öleceğini kesin bilen kimse, onu gazoz gibi içer mi? İçerse, zehrin tesir ettiğine inanmıyordur.

Bunun gibi sayısız örnek vardır. Bir şeyin büyük zararını bilen onu nasıl yapar? Bu imansızlıktan kaynaklanmaz mı? (Allah'a inanıyorum) dediği hâlde, hiçbir emrini yapmayan, yasak ettiği hiçbir şeyden kaçmayan kimse, nasıl mümin olabilir?

Deistin, (Hiçbir şey kendiliğinden olamayacağı için, fen ve teknik çok ilerlemesine rağmen bir karınca, bir domates bile yaratılamadığına göre, bu muazzam kâinatın bir yaratıcısı olduğuna inanıyorum, ama dinlere, peygamberlere, kitaplara ve âhirete inanmıyorum) demesi, çok garip bir şeydir. Nasreddin Hoca'nın, (Doğduğuna inanıyorsun da, öldüğüne niye inanmıyorsun?) dediği gibi, (Ben öğrenciyim, ama öğretmene, derse, imtihana inanmam) denir mi? Öğrenci ise, öğretmene, derse inanması gerekir. (Ben kanuna inanırım, ama savcıya, mahkemeye inanmam) denir mi? Ortada bir kanun varsa, bunu hazırlayanlar var, onları uygulayan mahkemeler var demektir. Bir kimse, mahlûk yani kul olduğuna inanıyorsa, kendini yaratan bir varlığın olduğuna da inanması lazımdır. Yaratıcıya inananın da, elbette Onun emir ve yasaklarına inanması gerekir. Görüldüğü gibi deistler kesinlikle Allah'a inanmıyorlar. Hayallerinde canlandırdıkları bir robota inanıyorlar. Bu bakımdan ateistlerden hiç farkları yoktur.

(Yaratıcı var) demekle, Allah'a inanmak çok farklıdır. Yaratıcı diye, heykel gibi, hiçbir şeye karışmadığı tasavvur edilen hayâli bir varlığa inanmanın, kâfirlik bakımından, ateistlikten hiç farkı yoktur. Allahü teâlâ, Âdem aleyhisselamdan beri çeşitli dinler, peygamberler ve kitaplar göndermiştir. Bunları kabul etmeyen, Allah'a inanmış sayılmaz. Allah'a inanmak, kendi tasavvur ettiği şeye değil, bildirilen vasıflarda bir ilaha inanmak demektir.

Her peygamber, zamanındaki en ileri ilimlerde mucize göstermiş, Allahü teâlânın birer elçisi olduğunu ispat etmiştir. İmam-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:

Musa aleyhisselam zamanında sihir çok ileriydi. Büyücüler, Musa aleyhisselamın asasının büyük yılan olup, kendi sihirleri olan ipten yapılan yılanları yuttuğunu görünce, bunun sihrin dışında ve insan gücünün üstünde olduğunu anlayıp, hemen iman ettiler... İsa aleyhisselamın zamanında, tıp ilmi çok ileriydi. Çok hastalığa çare bulunmuştu. Hazret-i İsa gelince, tıp uzmanlarının tedavi edemediği hastalıkları iyileştirdi. Allahü teâlânın izniyle anadan doğma körlerin gözünü açtı. Ölüleri diriltti...

Muhammed aleyhisselam zamanında da, edebiyat, şairlik ve belagat sanatı en yüksek derecesine varmıştı. Resulullah, Kur'an-ı kerimi getirince çoğu, onun belagatinin icazı karşısında, bunun Allah kelamı olduğunu anlayarak, Müslüman oldu. (İsbat-ün-nübüvve)

Bütün peygamberler, hep aynı imanı söylemiş, hepsi ümmetlerinden aynı şeylere iman etmelerini istemişlerdir. Hepsi Allahü teâlânın var ve bir olduğunu, sıfatlarını, sonsuz âhiret hayatının, Cennetin, Cehennemin var olduğunu bildirmiştir. İman konusunda hiçbir farklılık yoktur.

Tarih incelenirse insanların, önlerinde Allahü teâlânın gönderdiği bir rehber olmadan, kendi başlarına gidince, hep yanlış yollara saptıkları görülür. İnsan, kendisini yaratan büyük kudret sahibinin var olduğunu, aklı sayesinde anladı, fakat ona giden yolu bulamadı. Peygamberleri işitmeyenler, yaratıcıyı önce etraflarında aradı. Kendilerine en büyük faydası olan Güneş'i yaratıcı sandılar ve ona tapmaya başladılar. Sonra, büyük tabiat güçlerini, fırtınayı, ateşi, kabaran denizi, yanar dağları ve benzerlerini gördükçe, bunları yaratıcının yardımcıları zannettiler. Her biri için bir resim, alamet yapmaya kalktılar. Bundan da putlar doğdu. Böylece, çeşitli putlar ortaya çıktı. Bunların gazabından korktular ve onlara kurbanlar kestiler. Hattâ insanları bile bu putlara kurban ettiler. Her yeni olay karşısında, putların miktarı da arttı. İslamiyet geldiği zaman Kâbe'de 360 put vardı. Kısacası insan, bir, ezelî ve ebedî olan Allahü teâlâyı kendi başına bir türlü tanıyamadı. Bugün bile Güneş'e ve ateşe tapanlar vardır. Bunlara şaşmamalı, çünkü rehbersiz, karanlıkta doğru yol bulunamaz. (H. L. O. İman)

Görüldüğü gibi, (Yaratıcı var) demekle doğru yol bulunmuş olmuyor. Robot gibi bir ilah düşünüp, (Hiçbir şeye karışmaz) demek, ne kadar yanlıştır. Her asırda peygamberler gelmiş, mucizeler göstermiş, Allah'ın emirlerini bildirmişlerdir. Mucize göstermeyen peygamber olmaz. Yalandan (Peygamberim), (Resulüm) diyen kimseler elbette çıkar, ama bunlar mucize gösteremez. Yalanları kolayca anlaşılır. Körün gözünü açmak, ölüleri diriltmek, parmağından suların akıp bir ordunun içmesi, bir anda Mekke'den Kudüs'e gitmesi, oradan da gökleri gezip gelmesi, cansızların ve hayvanların konuşması, basit olaylar değildir. Bunları ancak Allah'ın gönderdiği peygamber yapar. Hâşâ peygamber yalan söylese Allah müdahale etmez mi? Bir âyet-i kerimede mealen, (Eğer o [Resul] bize atfen, [Kur'an'a] bazı sözler katsaydı, biz onu kuvvetle yakalayıp şah damarını koparır, helâk ederdik, hiçbiriniz de buna engel olamazdı) buyuruluyor. (Hakka 44-47)

Şu hâlde, (Allah'a inanıyorum) diyenin, kitaplara ve bütün peygamberlere de iman etmesi ve ibadetlerini yapması, haramlardan kaçması gerekir. İmanın altı şartından birine bile inanmayan iman sahibi olamaz. Allah'ın varlığına inanmayan kimseyle, (Allah'a inanıyorum ama âhirete inanmıyorum) diyen kimse arasında, âhiretteki durumu bakımından fark yoktur. İkisi de sonsuz olarak cehennemliktir. (Ben sadece Allah'a inanıyorum) demek kendini aldatmaktan başka bir şey değildir. (Yaratıcıya inanıyorum) dediği hâlde, ebedî azaptan korkmamak ne büyük ahmaklıktır.

Hazret-i Ali, ateist veya deist zihniyetindeki bir kâfire diyor ki: (Biz âhirete inanıyoruz. Diyelim ki, senin dediğin gibi, Cennet, Cehennem ve tekrar dirilmek olmasaydı, inanıp ibadet etmekle bizim hiç zararımız olmazdı. Ya bizim dediğimiz gerçek meydana çıkarsa ki, elbette çıkacak, o zaman sen sonsuz olarak azaba mâruz kalacaksın.)

Deist de, ateist gibi ölünce, kendi inancına göre, yok olacak. İslamiyet'e göre ise, o, Cehennemde sonsuz azap görecektir. İnanan da, sonsuz nimetler içinde yaşayacaktır. Zerre kadar aklı, bilgisi olan bir insan, bu ikisinden elbette, ikincisini seçer. Sonsuz azapta kalmak, bir ihtimal bile olsa, bunu hangi akıl kabul eder? Bu da, deistin de, ateist gibi çok ahmak olduğunu göstermektedir. Hâlbuki âhiret hayatı, bir ihtimal değil, apaçık bir gerçektir. Dünya hayatı rüya gibi, âhiret hayatı uyanıklık gibidir. Çünkü hadis-i şerifte, (İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar) buyuruluyor. O hâlde aklı, ilmi olanın, Allah'a ve Onun bildirdiklerine inanması gerekir.

İslamiyet'in koyduğu kurallar, sadece âhirette değil, dünyada da rahat içinde yaşamaya sebep olur. Bir ateist bile, İslam ahlakına uygun yaşarsa, dünyada rahat ve huzur içinde olur. Mesela, bir eczanede yüzlerce ilaç vardır. Her ilacın kutusunda tarifesi vardır. İlacı, tarifeye uygun kullanan, yararını; tarifeye uymayan zararını görür. Yeni bir makine, cihaz imal edilince, içine kullanım kılavuzu koyarlar. O cihazı yapan, aletin sağlıklı çalışabilmesi için nelere dikkat edilmesi gerektiğini bilir. İnsanları yoktan yaratan da, onun sağlıklı çalışabilmesi için ne yapması gerektiğini elbette bilir. Kur'an-ı kerimde, (Yaratan hiç bilmez mi?) buyuruluyor. (Mülk 14)

Öldükten sonra başına gelecekleri düşünmeyene, kendisini ebedi tehlikeye atana akıllı denebilir mi? Kur'an-ı kerimin çok yerinde, (Düşünmüyor musunuz?) diye ikaz edilmektedir. Bir hadis-i şerifte, (Akıllı, Allah'a ve Peygamberine inanan ve ibadetlerini yapandır) buyuruluyor. (İ. Muhber)

Bir âyet-i kerimede mealen (Sizi boş yere yarattığımızı mı sandınız?) buyuruldu. (Müminun 115)

Başıboş yaratılmayan insanın, ne yapması gerektiğini, peygamberleri vasıtasıyla, kitaplar göndererek bildirmiştir. Son peygamber olan Muhammed aleyhisselama gönderilen kitabı ise Kur'an-ı kerimdir. Kur'an-ı kerim çok veciz olduğu için, Peygamber efendimiz bunu hadis-i şerifleri ile açıklamıştır.

Hadis-i şerifler de, diğer insanların sözlerine göre veciz olduğundan, bizlerin kolayca anlayabilmesi için Ehl-i sünnet âlimleri bunları açıklamıştır. Bu, doktor ve eczacının ilacı hastaya verirken, aç karnına tok karnına, sabah akşam birer tane, suyla iç, sütle içme gibi tarifine benzetilebilir. İnsan niçin yaratılmıştır? Bir âyet-i kerimede mealen, (Cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım) buyuruluyor. (Zariyat 56)

Allahü teâlâ, kendisine doğru iman edip emrine uyanın Cennete, iman etmeyenin ise Cehenneme gideceğini bildirmiştir. İbadetlerin faydası Allahü teâlâya değil, herkesin kendinedir. Maaşla çalışan bir doktor, bir hastaya ilaç verse, ilacın doktora faydası yok diye o ilacı kullanmamak akla uygun değildir. Zehir içsem doktora ne zararı olur diyerek zehir içmesi de ahmaklıktır. İşte, (Günahlarımın Allah'a bir zararı yok) diyerek, her çeşit günahı işlemek akıllı insanın yapacağı iş değildir. Herkesin yaptığı ibadetin faydası kendisinedir. Kur'an-ı kerimde mealen (Kim, [ibadetlerini yapar ve günahlarından] temizlenirse, faydası kendisinedir) buyuruluyor. [Fâtır 18]

(Hiç kimsenin ibadetine Allah'ın ihtiyacı yoktur. İbadet etsek de etmesek de Allah'a bir faydası ve zararı yoktur) diyerek ibadet etmeyip yanlış düşünen kimse, perhiz yapmayan, ilaç kullanmayan hastaya benzer. Bu hastasına doktor, perhiz tavsiye ediyor, ilaç veriyor. Bu ise, (Perhiz yapmazsam, ilaç almazsam doktora hiç zararı olmaz) diyor. Evet, doktora zararı olmaz, ama kendine zarar vermektedir. Doktor, kendine faydası olduğu için değil, onun hastalıktan kurtulması için, perhiz ve ilacı tavsiye etmiştir. Doktorun tavsiyesine uyarsa, şifa bulur. Uymazsa ölür gider. Doktorun bundan hiç zararı olmaz. İşte, (Allah'ın benim ibadetime ihtiyacı yok) diyerek deistler gibi ibadetten kaçanın da, Cehenneme gitmesi yadırganmamalıdır.

 

Twitter'da paylaş | Facebook'ta paylaş

 

 

Akıllı düşman

Yere serili hasır, necis posttan iyidir,

Akıllı olan düşman, ahmak dosttan iyidir.

 

 

 

 

 

Dinimiz İslam
İnternet Radyosu

Huzura Doğru TV

Bugünkü ilahi:
·
BirGünOlur

 

Dini sualler için | Üye olmak için

 

Üyelikten ayrılmak için: Google | Yahoo

 

Mail grubu sayfası: Google | Yahoo

 

www.dinimizislam.com

 

0 yorum: