12 Ekim 2015 Pazartesi

* Saçmalayan ateist

 

BİSMİLLÂHİRRAHMÂNİRRAHÎM

Esselâmü aleyküm ve

rahmetüllahi ve berekâtühü

 

13 Ekim 2015, Salı

Saçmalayan ateist

 

 

Sual: Madem Tanrı'yı yaratan biri yoksa, ben de evrendeki her şeyin, dağların, denizlerin, taşların madenlerin, Ay'ın, Güneş'in, bitkilerin, hayvanların ve insanların kendiliğinden var olduğunu, sizin Tanrı için söylediğiniz sözü yani başlangıcı olmadığını söylüyorum. Saçmalamadan buna cevap verecek biri var mı? Tanrı'nın kendiliğinden var olduğunu kabul edebilen, evrenin kendiliğinden var olduğunu neden kabul edemiyor? Birine evet diyen ötekine de evet demek zorundadır. Madem Tanrı'nın bir yaratıcıya ihtiyacı yoksa, evrendekiler niye ihtiyaç duysun ki? Tanrı ezelî ise evren de ezelîdir. Saçmalamadan cevap verin.

CEVAP

Saçmalayan ateist, sual sormasını da bilmiyor, saçmalıyor. Mukayese, ortak özellikleri olan iki benzer şey arasında olur. Onun için (Elma ile armut toplanmaz) derler. Canlı olduğu hâlde, insanla hayvan, insanla bitki mukayese edilmez. Hele insanla cansızlar, taşlar, madenler hiç mukayese edilmez. Yaratanla yaratıklar mukayese edilir mi hiç?

Önce evrenden başlayalım. Jeologların edindiği kapsamlı ve geniş bilimsel kanıtlara dayanarak, Dünya'nın yaşının yaklaşık 4,54 milyar yıl olduğuna karar verilmiştir. Bu sayı; bilinen en eski karasal minerallerin yaşı (Batı Avustralya'nın Jack Hills bölgesinde bulunan küçük zirkonyum kristalleri) ve Güneş Sistemi'nin yaşı (meteor parçacıkları ve Ay'dan gelen örnekler üzerinde astronot ve paleontologların yaptığı radyometrik ölçümler sonucunda ortaya çıkan sonuçlar) arasında sağlanan uzlaşma ile ortaya çıkmıştır. Zirkonyum kristalleri üzerinde yapılan radyometrik tarihlendirme dünyanın en azından 4,40 milyar yaşında olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bunun 4 milyar yılında gelişmiş canlı formu yaşamamıştır. İlkel zaman olarak adlandırabileceğimiz bu devrin sonlarında alg ve radilaria adı verilen canlılar ortaya çıkmışlardır. (Vikipedi)

Bu bilgiye göre, yaşı tam tespit edilmiş olmasa da, evren ezelden beri var değildir, sonradan olmuştur. (Evren ezelîdir) demek bilim adamlarının sözlerine aykırı cahilce bir sözdür. Evrende görülen ve bilinen her şey yaratıktır, kendiliğinden olmamıştır. Hiçbiri kendiliğinden var olamaz. Evrende Kendiliğinden var olmuş, hiçbir şey gösterilemez.

Bugün, fabrikalarda binlerce ilaç, ev eşyası, sanayii ve ticaret maddeleri, elektronik aletler, harb vasıtaları yapılıyor. Bunların çoğu, ince hesaplardan, yüzlerce tecrübeden sonra elde ediliyor. Bunlardan birine dahi, kendi kendine var oldu diyorlar mı? Bunların bilerek ve isteyerek yapıldıklarını söylüyorlar ve hepsinin bir yapıcısının bulunması lazımdır diyorlar da, canlılarda, cansızlarda görülen ve her asırda, daha yenileri, daha inceleri keşfedilen ve çoğunun yapısı henüz anlaşılamayan milyonlarca maddenin ve hadisenin kendi kendilerine tesadüfen var olduklarını söylüyorlar. Bu iki yüzlülük, koyu bir inattan veya açık bir ahmaklıktan başka ne olabilir?

Bilim adamları, maddenin, hücrenin, canlı ve cansızın yok iken, sonradan var olduğunu söylüyorlar. Kendiliğinden oldu diyen bilim adamı var mı?

Cisimlerin yok olduklarını, başka cisimlerin meydana geldiklerini görüyoruz. Dedelerimiz, eski milletler yok olmuşlar, binalar, şehirler yok olmuş. Bizden sonra da başkaları meydana gelecek. Fen bilgimize göre, bu muazzam değişiklikleri yapan kuvvetler vardır. Allaha inanmayanlar, (Bunları tabiat yapıyor. Her şeyi tabiat kuvvetleri yaratıyor) diyorlar. Bunlara deriz ki, bir otomobilin parçaları, tabiat kuvvetleri ile mi bir araya gelmiştir? Suyun akıntısına kapılan, sağdan soldan çarpan dalgaların tesiri ile bir araya yığılan çöp kümesi gibi bir araya mı yığılmışlar? Otomobil tabiat kuvvetlerinin çarpmaları ile mi hareket etmektedir? Bize gülerek, hiç böyle şey olur mu? Otomobil, akılla, hesapla, planla, birçok kimsenin, titizlikle çalışarak yaptıkları bir sanat eseridir. Otomobil, dikkat ederek, akıl, fikir yorarak, hem de trafik kaidelerine uyarak, şoför tarafından yürütülmektedir demez mi? Tabiattaki her varlık da, böyle bir sanat eseridir. Bir yaprak parçası, muazzam bir fabrikadır. Bir kum tanesi, bir canlı hücre, fennin bugün biraz anlayabildiği ince sanatların birer meşheri, sergisidir. Bugün fennin buluşları, başarıları diye öğündüklerimiz, bu tabiat sanatlarından birkaçını görebilmek ve taklit edebilmektir. İslam düşmanlarının, kendilerine önder olarak gösterdikleri, İngiliz doktoru Darwin bile, (Gözün yapısındaki sanat inceliğini düşündükçe, hayretimden tepem atacak gibi oluyor) demiştir. Bir otomobilin tabiat kuvvetleriyle, tesadüfen hâsıl olacağını kabul etmeyen kimse, baştanbaşa bir sanat eseri olan bu âlemin kendiliğinden hâsıl olacağını nasıl kabul edebilir? Hesaplı, planlı, ilimli, sonsuz kuvvetli bir yaratıcının yaptığına inanmaz mı? Tesadüfen var olmuştur demek, cahillik, ahmaklık olmaz mı?

Kadim olan yaratıcının, maddeleri, zerreleri, çeşitli sebeplerle değiştirdiğini, yani yok edip, bunların yerine başkalarını yaratmakta olduğunu, her zaman görüyoruz. Kadim olan yaratıcı, dilediği zaman, yani her zaman maddeleri birbirlerinden yaratmaktadır. Âlemleri, her maddeyi, her zerreyi sebeplerle yarattığı gibi, irade ettiği zaman, sebepsiz, vasıtasız olarak, yoktan da yaratır.

Âlemlerin hâdis olduğuna inanan, fâni olduklarına, yani, tekrar yok olacaklarına da inanır. Yok iken sonradan yaratılmış olan varlıkların yine yok olabilecekleri meydandadır. Birçok varlığın yok olduğunu, şimdi de görüyoruz.

Müslüman olmak için, maddelerin ve cisimlerin, yani her varlığın, yoktan var edilmiş olduklarına ve tekrar yok olacaklarına inanmak lazımdır. Cisimlerin yok iken sonradan var olduklarını ve tekrar yok olduklarını, yani şekillerinin ve özelliklerinin kalmadığını görüyoruz. Cisimler yok olunca, maddeleri kalıyor ise de, bu maddeler de ezelî değildir, çok öncelerde, Allahü teâlâ tarafından yaratılmıştır ve Kıyamet gününde hepsini tekrar yok edecektir. Zamanımızın fen bilgileri, buna inanmaya mâni değildir. İnanmamak, fenne iftira etmek ve İslam düşmanı olmak demektir. İslamiyet, fen bilgilerini reddetmiyor. Din bilgilerini öğrenmemeyi ve ibadet vazifelerini yapmamayı reddediyor. Fen bilgileri de, İslamiyet'i inkâr etmemektedir. Hattâ onu teyit ve tasdik etmektedir.

Görülüyor ki, her maddeyi, her hareketi var eden tek bir yaratıcı vardır. Bu yaratıcı (Vacib-ül-vücud) dur. Yani, yok iken sonradan var olmuş değildir. Hep var olması lazımdır. Var olması için hiçbir şeye muhtaç değildir. Hep var olması lazım olmaz ise, (Mümkün-ül-vücud) olurdu. Âlemler gibi hadis, yani mahlûk olurdu. Mahlûk, başka bir mahlûkun değişmesinden veya yoktan var edilir. Onu da yaratan lazım olur. Böylece sonsuz yaratanlar lazım olur. Mahlûklardaki değişmelerin sonsuz olamayacağını yukarıda bildirdiğimiz gibi düşünürsek, yaratıcıların da sonsuz olamayacağı, yaratmanın birinci bir yaratıcıdan başlayacağı anlaşılır. Çünkü yaratıcıların birbirlerini yaratmaları sonsuz olarak gider denince, hiçbir yaratıcının bulunmaması lazım olur. İşte, yaratılmış olmayan birinci ilk yaratıcı, mahlûkların tek yaratıcısıdır. Ondan önce ve sonra, başka bir yaratıcı yoktur. Yaratıcı yaratılmaz. O, hep vardır. Bir an yok olsa, her şey yok olur. Vacib-ül-vücud, hiçbir bakımdan hiçbir şeye muhtaç değildir. Yerleri, gökleri, atomları, canlıları, düzenli, hesaplı yaratanın kudretinin, kuvvetinin sonsuz olması, âlim olması, dilediğini hemen yapması, bir olması, onda hiç değişiklik olmaması, lazımdır. Kuvveti sonsuz olmasa ve âlim olmasa, böyle düzenli, hesaplı mahlûkları yaratamaz. Bu yaratıcı birden çok olursa, bir şeyin yaratılmasında, istekleri uymayınca, istediği yapılmayanlar yaratıcı olamazlar ve yaratılan şeyler karmakarışık olur.

Yaratıcıda hiç değişiklik olmaz. Şimdi nasılsa, âlemi yaratmadan önce de öyle idi. Her şeyi yoktan yaratmış olduğu gibi, her zaman da, şimdi de, her şeyi yaratmaktadır. Çünkü değişmek, mahlûk olmağı, yoktan yaratılmış olmağı gösterir. Onun hep var olduğunu, yok olmayacağını yukarıda bildirdik. Bunun için, Onda hiç değişiklik olmaz. Mahlûklar ilk yaratılmalarında Ona muhtaç oldukları gibi, her an da muhtaçtırlar. Her şeyi yaratan, her değişikliği yapan yalnız Odur. Düzenli olmaları için ve insanların yaşayabilmeleri ve medeni olabilmeleri için, her şeyi sebeplerle yaratmaktadır. Sebepleri O yarattığı gibi, sebeplerin tesir etmelerini, iş yapabilmelerini de, O yaratmaktadır. İnsanlar sebeplerin maddelere tesir etmelerine vasıta olmaktadır.

Aç olunca, bir şey yemek, hasta olunca ilaç almak, mum yakmak için kibriti çakmak, hidrojen elde etmek için çinko üzerine bir asit dökmek, çimento yapmak için kireç taşı ile kili karıştırıp ısıtmak, süt elde etmek için ineği beslemek, elektrik elde etmek için hidro-elektrik santralı kurmak, her çeşit fabrika yapmak, sebepleri kullanarak, yeni şeyler yaratmasına vasıta olmaktır. İnsanın, iradesi ve kuvveti de, Allahü teâlânın yarattığı birer sebeptir. İnsanlar da, Allahü teâlânın yaratmasına vasıta olmaktadır. Allahü teâlâ, böyle yaratmak istiyor. Görülüyor ki, (İnsan bir şey yarattı) veya (Her şey kendiliğinden tesadüfen oldu) demek, akla ve dine uymayan, cahilce bir sözdür. Bunu ancak saçmalayan bir ateist söyleyebilir. Yoksa akıllı bir insanın söyleyeceği söz değildir.

 

Twitter'da paylaş | Facebook'ta paylaş

 

 

Dini sualler için | Üye olmak için

 

Üyelikten ayrılmak için: Google | Yahoo

 

Mail grubu sayfası: Google | Yahoo

 

www.dinimizislam.com

 

 

0 yorum: