25 Ekim 2011 Salı

* Mezhepten sorulacak

26 Ekim 2011, Çarşamba

Mezhepten sorulacak

 

Sual: Mezhebi olmayan bazıları, (Âhirette hangi mezheptensin diye sorulmayacak, Kitap ve Sünnet'ten sorulacak. Onun için bir mezhebe tâbi olmak yanlıştır) diyorlar. Âhirette herkes tâbi olduğu mezhebe göre sorguya çekilmeyecek mi? Mesela bir Hanefî'nin eli kanadıysa onunla namaz kılmışsa o namaz sahih değildir, denmeyecek mi? Bir Şâfiî kadına dokunsa abdestin bozuldu denmeyecek mi?

CEVAP

Dünyada bile bir öğretmen, imtihanda talebelere okuttuğu derslerden soruyor, okutmadığı kısımlardan sormuyor. Allahü teâlâ da tâbi olduğu mezhebe uyup uymadığını soracaktır. Karşı cinse dokunarak namaz kılan Şâfiî'nin namazını sahih kabul etmeyecektir. Hanefî de kendi mezhebine göre abdesti bozan bir şey yapıp namaz kılarsa namazı sahih olmayacaktır. Değil avamdan biri, müctehid olan zat bile, bir hükmün doğru olduğunu kesin olarak bilemez. Şâfiî'ye göre karşı cinse dokunmak abdesti bozar diyor. Hanefî'ye göre bozmaz. Hangisinin doğru olduğunu ancak Allah bilir. Onun için herkes kendi mezhebinden sorumludur.

(O gün her fırkayı imamları ile çağırırız) mealindeki İsra suresinin 71. âyet-i kerimesini imam-ı Kadı Beydavi hazretleri, (Her ümmeti peygamberleri ve dinde uydukları imamlarıyla çağırırız) diye açıklamıştır. Ruh-ul beyan ve Tefsir-i Hüseyni'de ise, (Herkes mezhebinin imamıyla çağrılır. Mesela "Ya Şâfiî" veya "Ya Hanefî" denir) şeklinde açıklanmaktadır. Bu açıklamalar da, her Müslümanın dört hak mezhepten birine uyması gerektiğini açıkça bildirmektedir.

Her ümmet, peygamberleri ve dinde uydukları imamların isimleriyle çağırılırlar. Mesela, yâ ümmet-i Musa, yâ Şâfiî yahut yâ Hanefî denilir. (Beydavi, Tefsir-i Hüseyni, Ruh-ul-beyan)

Kötü milletler de, zalim krallarıyla çağrılır. Mesela Firavun ve taraftarları, Nemrut'un adamları diye çağrılır. Kötüler kötü, iyiler de iyi liderleriyle çağrılır. (Meâlim-üt-tenzîl)

Seyyid Ahmed Tahtavi hazretleri, Dürr-ül muhtar haşiyesinin Zebayih kısmında buyuruyor ki:

(Bugün her Müslümanın dört mezhepten birinde bulunması vacibdir. Dört mezhepten birinde bulunmayan Ehl-i sünnetten ayrılır. Ehl-i sünnetten ayrılan da sapık veya kâfir olur.)

İmam-ül-Haremeyn, Burhan kitabında, (Avam dört mezhepten birine tâbi olmalıdır) buyurdu. (Şerhi minhac-ül-üsul)

İbni Âbidin hazretleri buyuruyor ki:

Bir işin, bir ibadetin sahih olması için dört mezhepten birine uygun olması gerekir. Bir ibadeti yaparken, şartlarından biri bir mezhebe, başka biri de başka mezhebe uygun olursa, bu ibadet sahih olmaz. (Redd-ül-muhtar s. 51)

Bir işi bir mezhebe göre yapmaya başladıktan sonra, bu işi ve buna bağlı olan işleri yapmaya devam ederken, bu mezhebi taklit etmekten vazgeçmenin yasak olduğu sözbirliği ile bildirilmiştir. (İbnül Hümam Tahrir-ül-üsul, İbnül-Hacib Muhtasar-ül-üsul, Alâüddin-i Haskefî Dürr-ül-muhtar)

Bir mezhebi taklit edenin, hep ona tâbi olması vacibdir. Zaruret olmadıkça, başka mezhebe göre iş yapması caiz değildir. Bir mezhebe göre amel edenin, bu mezhepten ayrılmasının caiz olmadığı sözbirliği ile bildirilmiştir. (Bahr-ür-raık)

Mutlak müctehid olmayan âlimin, bir mutlak müctehidi taklit etmesi gerekir. (Müsellem-üs-sübut)

Her Müslümanın dört mezhepten birini taklit etmesi vacibdir. Taklit etmezse, doğru yoldan sapar. Başkalarını da saptırır. (İmam-ı Şa'ranî, Mizan, s. 24)

Âminin [müctehid olmayanın] mezhep değiştirmesi caiz değildir. Dilediği bir mezhebi taklit etmesi lazımdır. (Redd-ül-muhtar s. 283)

Müctehid olmayan din adamının, hadis-i şeriften anladığı ile amel etmesi caiz değildir. Çünkü, hadis-i şeriflerin mensuh veya tevilli yahut muhkem olduğunu ayıramaz. (İkt-ül-ceyyid, Muhtasar)

Bir kimsenin, taklit ettiği mezhebi, yani ona uygun iş yapmaya başladığı mezhebi terk etmesinin caiz olmadığı sözbirliği ile bildirilmiştir. (İbni Hümam - Tahrir)

İbadetlerde ve ictihad ile yapılan işlerde, dört mezhepten birini taklit eden kimse, böyle yaptığı işi, Allahü teâlânın emrine uygun olarak yapmış olur. (Mevlana Abdüsselam - Cevhere şerhi)

Taklit etmekte olduğu mezhebe uygunsuz iş yapmaya, hiçbir âlim caiz demedi. (Kimya-yı saadet)

İslam dininin binası, bu dört direk üzerine kurulmuştur. Bir kimse, bu dört yoldan birine girerse ve bu dört kapıdan birini açarsa, başka yola geçmesi ve başka kapıya sarılması, abes ve lehv olur. İşlerinin düzenini bozmuş, doğru yoldan ayrılmış olur. Âlimlerin sözbirliği ve ahir zamanda Müslümanlara en uygun yol, dört mezhepten birini taklit etmektir. Din ve dünyanın düzeni böyle olur. Herkes, önceden dilediği mezhebi seçer. O mezhebi taklide başladıktan sonra, bunu bırakıp, başka mezhebe geçmek, hiç şüphesiz, birinci mezhebe suizan etmek olur. İşler ve sözler bozulur, karışır. Sonra gelen âlimler, bunu sözbirliği ile bildirdiler. Doğrusu da budur, hayır bundadır. (Abdülhak-ı Dehlevi - Sıfr-üs-seadet şerhi)

İlahiyatçı bir mezhepsiz, (İslam deniz, mezhep ise göldür) diyor. Yani İmam-ı a'zam ve İmam-ı Şâfiî gibi din büyüklerinin Kur'an ve Sünnet'ten anladıkları hükümlere göl diyor, kendisinin ve diğer mezhepsizlerin Kur'an ve Sünnet'ten anladığına da deniz diyor. Mezhepsizlerin anladıkları Kur'an ve Sünnet oluyor, İmam-ı a'zamın, İmam-ı Mâlik'in ve diğer dehaların anladıkları, kendi görüşleri oluyor. Bu cahil mezhepsizin, (Âhirette mezhepten sorulmayacak, Kur'an ve Sünnet'ten anladığından sorulacaktır) demesi kıyamet alametlerindendir.

 

Namazda tertip farzdır

Sual: (Namazda tertip, yani sırayla kılmak farzdır. Unutulan bir rükün sonradan yapılırsa secde-i sehv ile namaz kurtulur) deniyor. S. Ebediyye'de, (Farz kılarken, son rekâtta oturmayıp ayağa kalkarsa, secdeye inince hatırladı ise, farz namazı, nafile şekline döner) deniyor. Farz olan son oturuş geciktirilerek yapılmıştır, farz gecikince niye namaz nafile oluyor? Secde-i sehv yapılsa da yine farz yerine gelmez mi?

CEVAP

Secde-i sehvle yerine gelmez. Çünkü farz olan son oturuş terk edilmiş oluyor. Farz terk edilince secde-i sehv kurtarmaz. Kılınan namaz nafile olur.

 

Kıraati unutmak

Sual: Bir kimse, kıyamda Sübhaneke'den sonra, kıraati unutup rükûa gitse, sonra secdeye giderken hatırlasa, kalkıp kıraati yapsa, sonra secdeye gitse, namazı bozulmuş olur mu?

CEVAP

Evet, bozulmuş olur. Kıraati yaptıktan sonra tekrar rükûa gidilmesi şarttır. Yani önceki rükû geçerli olmaz. Kıraatten sonra yeni bir rükû yapılır. Çünkü rükû gibi tekrarlanmayan rükünler arasında tertibe riayet etmek yani sıra ile kılmak farzdır.

 

 

Bugünkü şiirimiz:

·İstiğfar et

Dinimiz İslam
İnternet Radyosu

Huzura Doğru
TV

Bugünkü ilahi:
·Güller

 

Dini sualler için | Üye olmak için

 

Üyelikten ayrılmak için: Google | Yahoo

 

Mail grubu sayfası: Google | Yahoo

 

www.dinimizislam.com | www.mehmetalidemirbas.com | www.evlilikrehberi.net

 

 

0 yorum: