31 Ağustos 2015 Pazartesi

* İnsanlar yaratılırken soruldu mu? (Mehmet Ali Demirbaş'ın 01.09.2015 tarihli yazısı)

 

BİSMİLLÂHİRRAHMÂNİRRAHÎM

Esselâmü aleyküm ve

rahmetüllahi ve berekâtühü

 

01 Eylül 2015, Salı

İnsanlar yaratılırken soruldu mu?

 

 

Sual: Ateist diyor ki: Tanrı bizi yaratırken, (Seni kadın veya erkek, zengin veya fakir yaratacağım, benim sözümü dinleyecek misin?) dedi mi? Biz istemediğimiz hâlde, bizi kul yani köle olarak yaratıyor ve sonra da (Benim sözümü tutmadınız) diye hesaba çekiyor. Bu olacak şey midir?

CEVAP

Elbette Allahü teâlâ, bizi kendi isteğimizle yaratmadı. Kendi mülkünde tasarrufta bulundu. (Temsilde hata olmaz) derler. Biz hayvancılık yapsak, kuzuları kendi malımız diye kasaba satsak veya kesip kebap yaparak yesek, kuzunun, (Niye bana sormadan beni yetiştirdin ve şimdi de kebap yapıyorsun?) demeye hakkı olur mu? Sebze yetiştirsek hepsini istediğimiz gibi kullanma yetkisine sahip değil miyiz? Herkes malını dilediği gibi kullanır. Mal kime ait ise, kullanma yetkisi de onundur. (Malını kullanamazsın) denmez. Allahü teâlâ da kâinatta yarattığı her şeyin sahibidir. Yarattığı her şeyi istediği gibi kullanabilir. Hiç kimse, (Dünyayı niye kendi etrafında döndürüyorsun?) veya (Evrendeki nizamı niye böyle kurdun?) diyemez. Dese de, Allah'a karşı ne yapabilir? Ne gücü vardır ki? İnsan, âcizliğini ve haddini bilmeli. Yaradan'ın işine karışmamalıdır.

 

Kul, kulluğunu bilmeli

Allahü teâlânın, insanları yaratmadan önce de, yarattıktan sonra emir verirken de, kimseye bir şey sorması gerekmez. Çamurdan bir varlık yaratmak isteyince, ona bir şey sormak gerekir mi? Sorulma durumu olsa, insanlar niye kul, köle olsunlar ki, hepsi, (Ben hükümdar, hattâ tanrı olmak isterim) der. Kadının, (Beni niye kadın yarattın?), erkeğin de, (Beni niye erkek yarattın?) demeye hakkı olmadığı gibi, hiç kimsenin, (Bizi niye yaratıp dünyaya getirdin, niye bunları emrettin, niye bunları yasakladın?) demeye hakkı yoktur. Kul, kulluğunu bilmeli. Yoksa Cehennemde haddi bildirilecektir, ama iş işten geçmiş olacak, sonsuz azaba düçar olacaktır.

 

Sattığı maldan yemek

Sual: Biz, birkaç arkadaş, kantinden yiyecek içecek aldık. Birlikte yerken kantinci geldi, ona da ikram ettik. Bir arkadaş, (Satıcı, sattığı maldan yiyemez) dedi. Böyle bir şey var mı?

CEVAP

Hayır, öyle bir şey yoktur.

 

Hristiyan kadın ateist olsa

Sual: Müslümanla evli olan Hristiyan kadın, Hristiyanlığı bırakıp ateist olsa, yani kitaplı kâfir iken kitapsız kâfir olsa, evliliğe zarar gelir mi?

CEVAP

Dinimiz, kitapsız kâfirle evlenmeyi yasak etmiştir. Evlenmeye karar verince, küfre girilmiş olur. Onun için, kitapsız kâfir kadınla evli kalmak caiz olmaz.

 

Twitter'da paylaş     Facebook'ta paylaş

 

 

 

 

 

 

Dini sualler için | Üye olmak için

 

Üyelikten ayrılmak için: Google | Yahoo

 

Mail grubu sayfası: Google | Yahoo

 

www.dinimizislam.com

 

* Ezanı tek elle okumak bid’attir

 

BİSMİLLÂHİRRAHMÂNİRRAHÎM

Esselâmü aleyküm ve

rahmetüllahi ve berekâtühü

 

01 Eylül 2015, Salı

Ezanı tek elle okumak bid'attir

 

 

Sual: Ezanı hoparlörsüz okuyan birinin tek elini kulağına koyduğunu gördüm. Sebebini sorunca, (Hiç koymamaktan daha iyi değil mi?) dedi. Böyle söylemesi yanlış değil mi?

CEVAP

Elbette yanlıştır. Sünneti değiştirmek, hiç yapmamaktan daha kötüdür. Verilen her emri böyle değiştirmek, hiç yapmamaya göre daha çok yanlış oluyor.

Sakal bırakmayan, sünnete uymamış, mekruh işlemiş olur. Bir mazereti varsa mekruh da olmaz. Hiç bırakmamaktansa, sünnete uymak için, sadece çenede bırakmak veya kirli sakal bırakmak bid'at yani haram olur. Yani sünneti değiştirmek, hiç yapmamaktan daha kötüdür. Bu inceliği bilmeyen ilahiyat profesörleri, sakalsız denmesin diye, sünnete aykırı olarak kısa sakal bırakıyorlar. Dinimize göre, böyle yapmak, hiç yapmamaktan daha kötüdür. Sünneti değiştirmek bid'at olur. Mevahib-i Ledünniyye'deki hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Her bid'at sapıklıktır.) [Müslim]

 

Twitter'da paylaş | Facebook'ta paylaş

 

 

Az konuşmak

Göz iki, kulak iki, sadece ağız tektir,

Çok gör, çok dinle, ama az söylemek gerektir.

 

 

 

 

 

Dinimiz İslam
İnternet Radyosu

Huzura Doğru TV

Bugünkü ilahi:
·
Doğduğu Gece

 

Dini sualler için | Üye olmak için

 

Üyelikten ayrılmak için: Google | Yahoo

 

Mail grubu sayfası: Google | Yahoo

 

www.dinimizislam.com

 

30 Ağustos 2015 Pazar

* İnsanı en iyi bilen, onu yaratandır (Mehmet Ali Demirbaş'ın 31.08.2015 tarihli yazısı)

 

BİSMİLLÂHİRRAHMÂNİRRAHÎM

Esselâmü aleyküm ve

rahmetüllahi ve berekâtühü

 

31 Ağustos 2015, Pazartesi

İnsanı en iyi bilen, onu yaratandır

 

 

Sual: Bir ateist, (Tanrı beni yarattı diye niye ona tapınma, itaat etme zorunluluğum var? Eğer benim tapınmayı reddetme istek ve yeteneğim varsa, bunları kullanmaktan dolayı neden ceza görmem gerekiyor?) diyor. Allah'ın, kullarına emir ve yasaklar koyma hakkına sahip olması normal değil midir?

CEVAP

Emir ve yasak koyma işi, dünya işlerinde de vardır. Birkaç örnek verelim:

Bir ana babanın, çocuğuna, onun zararına olacak şeyleri (Yapma, etme) diye söylemesi yanlış bir şey midir? Ana baba, çocuğunun iyiliği için ona bazı yasaklar koyabilir, faydalı şeyleri de emreder. Bir doktor, hastasının iyiliği için ona bazı ilaçlar ve diyetler verebilir. Hastanın, (Madem benim yapmama yeteneğim var, o hâlde doktorun verdiği lüzumlu ilaçları kullanmam, faydalı diyetlerine uymam) demesi, ahmaklıktan başka nedir? İlaç kullanmazsa veya diyete uymazsa ölebilir.

Bir fabrika, bir alet, bir makine çıkarınca, onun için bir kullanma talimatı hazırlar. (Bu talimatlara uyulursa aletin veya makinenin ömrü şu kadar olur, şu kadar faydalı, verimli olur) denir. Cihaz, talimatına uygun kullanılmazsa elden kolayca çıkar. İnsan ise mükemmel bir makineden daha mükemmeldir. Üstelik canlıdır, şuurludur, akıllıdır. Elbette onun da, bir talimatı olması lazımdır. (Şunları yaparsan faydalı olur, şunları yaparsan zararlı olur) gibi bir talimatın olması elbette lüzumludur. Talimatsız cihazı çalıştırmak yanlış olduğu gibi, insan da yaratılış gayesine uygun hareket etmezse sonsuz zarara uğrar.

 

Cezasına katlanmak zorundadır

Bir doktor, hastasının, bir ana baba da çocuklarının iyiliği için bazı yasaklar koyup bazı iyi şeyleri emrettiği gibi, Allahü teâlâ da, kullarının iyiliği için, bazı yasaklar koymuş, bazı iyi şeyleri emretmiştir. İnsanı en iyi bilen, onu yaratandır. Yarattıklarının özelliğini elbette en iyi O bilir. Dinin emir ve yasakları, mükemmel bir yaratık olan insanın, kullanma talimatı gibidir. Hastanın doktora itiraz etmesi bile normal değilken, kulların Allah'ın emir ve yasaklarına itiraz etmesi nasıl normal görülür. Etse de eline bir şey geçmez. Emrine uymaktan başka çaresi yoktur. Uymazsa da cezasına katlanmak zorundadır.

Allahü teâlâyı ve Onun emirlerini kabul etmeyen, isyan eden, şiddetli azaba mâruz kalır. Kabul edip yapan ise sonsuz nimete kavuşur.

 

Twitter'da paylaş     Facebook'ta paylaş

 

 

 

 

 

 

Dini sualler için | Üye olmak için

 

Üyelikten ayrılmak için: Google | Yahoo

 

Mail grubu sayfası: Google | Yahoo

 

www.dinimizislam.com

 

29 Ağustos 2015 Cumartesi

* Küfür, sel gibi akıyor (Mehmet Ali Demirbaş'ın 30.08.2015 tarihli yazısı)

 

BİSMİLLÂHİRRAHMÂNİRRAHÎM

Esselâmü aleyküm ve

rahmetüllahi ve berekâtühü

 

30 Ağustos 2015, Pazar

Küfür, sel gibi akıyor

 

 

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:

Eskiden günahlar yayıldığı için insanlar korkar, üzülür, tedbir alırdı. Sonra bid'atler de yayılmaya başladı. İmam-ı Rabbânî hazretleri dört asır önce, (Bid'atler o kadar çoğaldı ki, onların zulmetinden dünya karardı) buyuruyor. Günümüzde ise günahtan çok küfür rüzgârları esiyor. Dışarısı yangın yeri, küfür sel gibi akıyor. Şiddetli sel, önüne çıkanı alır götürür. Ancak bir çınarın kovuğuna girmiş saman çöpünü götüremez. O saman çöpü, çınarın kovuğunda döner durur, sel ona bir şey yapamaz. Küfür seli de önüne çıkanı alır götürür. Ancak bir Ehl-i sünnet âliminin, böyle yüce bir çınarın kovuğuna girenleri götüremez, bunlara bir şey yapamaz. Bu büyüklerin himayesine girenler, yani onları sevip yollarında olanlar, seçilmiş, mübarek insanlardır.

Ölümü çok hatırlamak sünnettir. Her gün yirmi kere hatırlayan, ölünce şehid olur. Her gün en az bir kere kendimizi ölmüş, teneşir tahtası üzerinde yıkanmış, kefene sarılmış, tabuta konulmuş ve mezara gömülmüş olarak düşünmeli. Neyi geride bıraktık, yanımızda neyi götürebildik? Bunları düşünmeli. Dünyalık, para, mal mülk, aile, evlat, dost, arkadaş, diploma, ne varsa hepsi gitti. Geriye ne kaldı? Allah rızası için yaptıklarımız, günahlarımız, bir de şefaat için yalvaracaklarımız kaldı. Günahım yok diyen, ayrıca kibir ve ucub günahına girer. Elbette hepimizin günahı var. O anda büyük zatları hatırlamak, onların yardımına, şefaatine kavuşmak, her gün onlarla beraber olmak, irtibata geçmek, kitaplarını okumakla, hatırlamakla mümkündür.

Yarın ne olacağını kimse bilmez. Her şey Allahü teâlânın takdirindedir. Onun için her akşam yatarken, tevbe ederek, şükrederek, dua ederek yatıp, sabah da kalkınca yine şükrederek işimizin başına gelelim. Çünkü günlerimiz sayılıdır. Eğer kendimizi düzeltirsek, etrafımız, ailemiz düzelir. Bunlar düzelirse iş yerimiz düzelir. İş yerimiz düzelirse işler de düzelir. Dolayısıyla hepsi, bu gönlün ne tarafa doğru gittiğine bağlıdır. Dünya tarafına mı kayıyor, ortada mı duruyor, âhiret tarafına mı kayıyor? Bunu tespit etmek, yanlışsa düzeltmek lazımdır. Bunun için her gün az da olsa düzenli olarak kitap okumaya devam edelim. Çünkü kitap okuyunca, o büyüklerle rabıta yapmış oluyoruz. Onlar, o zaman, ihtiyacımız olan şeyi ihsan ederler, ölürken, kabirde ve mahşer yerinde elimizden tutarlar inşallah.

 

Twitter'da paylaş     Facebook'ta paylaş

 

 

 

 

 

 

Dini sualler için | Üye olmak için

 

Üyelikten ayrılmak için: Google | Yahoo

 

Mail grubu sayfası: Google | Yahoo

 

www.dinimizislam.com

 

* Avukatlık yapmak

 

BİSMİLLÂHİRRAHMÂNİRRAHÎM

Esselâmü aleyküm ve

rahmetüllahi ve berekâtühü

 

30 Ağustos 2015, Pazar

Avukatlık yapmak

 

 

Sual: (Müslüman bir kimse avukat olamaz. Suçluyu savunması yanlıştır. İslam hukukuna aykırı olan kanunlar için avukatlık yapamaz) diyorlar. Böyle bir şey var mı?

CEVAP

Böyle bir şey yok. Bunu Vehhâbîlerle sosyalist Seyyid Kutupçular söylüyorlar. Mevcut kanunlara göre de avukatlık yapılmasında bir mahzur yoktur. Mesela hırsızlık yapan bir Müslüman, (Suçumdan dolayı benim elimi kesin) mi diyecek? Malı çalınanın avukatı, günümüzdeki kanunlara aykırı olarak, (Bunun elini kesin) diye mi savunacak? Böyle yanlışları ancak Selefîyiz diyenler yapabilir.

Avukatlıkta birçok işler vardır. Suçlunun suçunu savunmak şart değildir. Haklı olan birinin hakkı savunulmazsa hakkını kaybedebilir. Hattâ hak ettiğinden daha fazla ceza verilmemesi yani haksızlığa uğramaması için suçlu da savunulabilir. Diyelim, bir suçtan 3 yıl hüküm giymesi gerekirken, savunulmazsa 5-10 yıl ceza alacaksa, savunularak 3 yıla indirilebilir. Avukat olan biri, birinin haksızlığını değil, hakkını savunursa mesele yoktur.

 

Twitter'da paylaş | Facebook'ta paylaş

 

 

Binmeyi öğrenmek

Şu dünya bir binektir, binersen taşır seni;

Bilmezsen binmesini, taşıtır kendisini.

 

 

 

 

 

Dinimiz İslam
İnternet Radyosu

Huzura Doğru TV

Bugünkü ilahi:
·
Dilhanesi Pürnur Olur

 

Dini sualler için | Üye olmak için

 

Üyelikten ayrılmak için: Google | Yahoo

 

Mail grubu sayfası: Google | Yahoo

 

www.dinimizislam.com

 

28 Ağustos 2015 Cuma

* İman nimetine şükretmek (Mehmet Ali Demirbaş'ın 29.08.2015 tarihli yazısı)

 

BİSMİLLÂHİRRAHMÂNİRRAHÎM

Esselâmü aleyküm ve

rahmetüllahi ve berekâtühü

 

29 Ağustos 2015, Cumartesi

İman nimetine şükretmek

 

 

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:

Çok zengin, makam ve mevki sahibi de olsa, herkes mutlaka sonunda ölecektir. İmanı yoksa, imansız ölürse, sonsuz olarak Cehenneme gidecektir. Müminler ise Cennete girecek ve sonsuz nimetlere kavuşacaktır. Bu kadar kısa bir hayatın neticesinde, bu kadar büyük bir nimet! Bunun için, Ehl-i sünnet itikadında, doğru yolda olan ve Allahü teâlânın sevgili kullarını, evliya zatları seven müminler, bu büyük nimet için ne kadar şükretse azdır.

Günlük hayatımızda, kâfirlerle, bid'at ehli ile, fâsıklarla yani hiç sıkılmadan günah işleyenlerle bir arada olabiliyoruz; onlarla görüşüyor, alışveriş yapıyoruz. Bu hâlde ölürlerse onlar Cehenneme; onlarla görüşen mümin de, imanını muhafaza edebilirse Cennete gidecek. O görüşülen kâfirlerden ölenler, artık gitti. Onları bulsak da, kelime-i şehadet getir diyebilseydik, dinimizi anlatan bir kitap verebilseydik diye hatırımıza gelse bile artık o kapı kapandı, geri dönüşü yok. Ebedî Cehennemden kurtulmaları artık mümkün değil. Bunun için henüz imkân varken, uygun olan kişilere kitap vermeye çalışmalıdır.

Doğru imanımıza çok şükretmeliyiz. Yoksa kıymetini bilmezsek, dünya sıkıntılarından şikâyet edersek, cezası da çok ağır olur. Abdeste başlarken, (Elhamdülillahi alâ dînil islâm ve alâ tevfîkıl îmân ve alâ hidâyetir-rahman!) duasını okuyan, iman nimetine şükretmiş olur. İmanının sağlamlaşması için bu duayı okumalı. Diğer nimetlere şükredince artar, iman nimetine şükredince sağlamlaşır, kuvvetlenir. İmam-ı Tirmizî, (İmanın gitmesine sebep olan günahların birincisi, iman nimetine kavuştuğuna şükretmemektir) buyurdu. Şükür, İslâmiyet'e uymak demektir.

Büyüklerimiz, Ehl-i sünnet âlimleri, çok büyük bir emanet bıraktılar. Bu emanete, bu işlere dört elle sarılmak, bıraktıkları noktadan daha ileriye götürmek her Müslümanın görevidir. Onların bu kıymetli hizmetleriyle, yazdıkları kitaplar vesilesiyle Ehl-i sünnet itikadını öğrendik, bu yolun büyüklerini tanıdık, sevdik, dinimizi doğru olarak yaşamaya başladık. Bu büyük nimete şükretmek için, bu doğru bilgileri başkalarına ulaştırmak için çalışmak gerekir. Hazret-i Ebu Bekir "radıyallahü anh" iman edince ilk sözü, (Yâ Resulallah, altı arkadaşım var, onları da getireyim mi?) oldu. Herkes imkânı nispetinde, bedenle, para veya dua ile bu hizmete katılmak zorundadır. Önemli olan, omuzumuzdaki hafaza meleklerine, Ehl-i sünnet kitaplarını yayanların arasına ismimizi yazdırmaktır.

 

Twitter'da paylaş     Facebook'ta paylaş

 

 

 

 

 

 

Dini sualler için | Üye olmak için

 

Üyelikten ayrılmak için: Google | Yahoo

 

Mail grubu sayfası: Google | Yahoo

 

www.dinimizislam.com