22 Şubat 2012 Çarşamba

* Borçlunun et yemesi

23 Şubat 2012, Perşembe

Borçlunun et yemesi

 

Sual: Farza önem vermeyip hep nafilelerle meşgul olan, mekruh olduğuna önem vermeden cemaatle nafile namaz kıldıran bir hoca, ("Kaza borcu olan, nafile namaz kılmasın" demek, "Kasaba borcu olan et yemesin" demek gibi yanlış bir sözdür) diyor. Böyle konuşması uygun mudur?

CEVAP

Asla uygun değildir. Bu söz, hadis-i şeriflere ve fıkhî hükümlere zıttır. Hoca denilen kimsenin çok cahil ve fıkıh ilminden habersiz olduğu anlaşılıyor. Çünkü namazı fevt etmekle, terk etmenin hükmünün ayrı olduğunu bilmiyor.

Fevt etmek, bir mazeretle namazı kaçırmak demektir ve günah değildir. Böyle kazaya kalan namazlara faite denir. Mesela uyuyarak veya unutarak namazını kaçırmak böyledir. Bu yazının son kısmında bu husus açıklanmaktadır. Terk etmek ise, kasten kılmamaktır, büyük günahtır. İkisini aynı kefeye koymak cehalettir. Bunu hoca denilen birinin söylemesi ise, çok çirkindir. Bu husustaki hadis-i şeriflerle fıkhî hükümleri bildirelim. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(En üstün cihad, farzları edadır.) [Taberani]

(Allah'ın, kullara borç olarak yüklediği dört şeyden biri farz namazdır.) [Beyhekî]

(Kaza namazı olanın, kıldığı nafile namaz kabul olmaz.) [Dürret-ül-fâhire]

(Hak teâlâ, "Farz ibadetle bana yaklaşıldığı gibi, hiçbir şeyle yaklaşılamaz" buyurdu.) [Buhari]

(Farz namaz borcu olanın nafile kılması, doğurmak üzere olan hamileye benzer. Doğumu yaklaşmışken, çocuğu düşürür. Artık bu kadına, hamile de, ana da denmez. Bu kimse de, farz namazlarını ödemedikçe, Allahü teâlâ, nafile namazlarını kabul etmez.) [Fütuh-ul-gayb m. 48] Orijinali için tıklayınız!

Hanefi mezhebi âlimlerinden Abdülhak-ı Dehlevi hazretleri, (Bu hadis, farz borcu olanların, sünnetlerinin de kabul olmayacağını göstermektedir) buyuruyor. Seyyid Abdülkadir-i Geylani hazretleri de buyuruyor ki:

Farz borcu varken, sünnetle meşgul olmak ahmaklıktır. Çünkü sünnetleri kabul olmaz. Kaza borcu olanın sünnet kılması, alacaklıya, borçlunun hediye götürmesine benzer ki, elbette kabul olmaz. Mümin, bir tüccara benzer; farzlar sermayesi, nafileler ise kazancıdır. Sermaye kurtarılmadan kâr olmaz. (Fütuh-ul-gayb m. 48) Orijinali için tıklayınız!

Hamza Efendi hazretlerinin Bey' ve Şir'a risalesinin şerhinde, (Yolculuğa çıkmadan önce iki rekât namaz kılmalıdır! Kazaya kalmış namazı varsa bir, iki veya üç vakit namazını kaza etmelidir! Çünkü kaza borcu var iken, nafile kılmak ahmaklıktır) buyuruluyor. (s. 6) Orijinali için tıklayınız!

Büyük âlim İbni Nüceym hazretlerine soruldu ki:

Kaza namazı olan kimse, sünnetleri kılarken kazaya niyet ederek kılsa, sünnetleri terk etmiş olur mu? Cevabında buyurdu ki: Sünnetleri terk etmiş olmaz. Çünkü sünnetleri kılmaktan maksat, o vakit içinde farzdan başka bir namaz daha kılmaktır. Kaza kılmakla, sünnet de yerine getirilmiş olur. (Nevâdir-i fıkhiyye fi mezheb-il-eimmet-il Hanefiyye s. 36) Orijinali için tıklayınız!

Sünnet kılarken kazaya da niyet edince, kaza da, sünnet de kılınmış olur. (Necat-ül müminin s. 90) Orijinali için tıklayınız!

İsmail Hakkı Bursevî hazretleri buyuruyor ki: Âlimler sözbirliği ile bildirdiler ki: Regaib ve revatib ameller ile vacibler, sevabda, hükümde ve üstünlükte farzlara ulaşamaz. Sünnetler, kılınmış olan farzların eksiklerini tamamlar. Nafileler ise, sünnetlerin eksiklerini tamamlar. Hiçbir nafileyle farz borcu ödenmiş olmaz. Bazı avamın [cahillerin] iddia ettiği gibi, farzı bırakıp da nafileyle uğraşmanın, mesela Evvabin namazının farz kazaların yerine geçeceğini söylemenin dinde yeri yoktur. (Ruh-ul-beyân 3/127) Orijinali için tıklayınız.

İkinci bin yılın müceddidi İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:

Farzın yanında nafilelerin hiç kıymeti yoktur. Sünnetlerin farzlar yanındaki kıymeti de, deniz yanında bir damla su gibi bile değildir. (m. 29, 260)

Peygamberlerden sonra insanların en üstünü olan Hazret-i Ebu Bekir, Hazret-i Ömer'e yaptığı vasiyetinde, (Farz olan ibadetler ödenmeden nafileler kabul olmaz) buyurdu. (Kitab-ül Harac)

Dört mezhepte fıkıh âlimi olan Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri, (Dört mezhebe göre de, yıllarca kaza borcu olan, sünnetleri kılarken, kazaya da niyet ederek kılmalıdır) buyuruyor. (S. Ebediyye)

Allahü teâlâ, (Bana farzla yaklaşılır), Resulü de, (Kaza borcu olanın nafilesi kabul olmaz) buyururken, âlimler de bunları, (Kazası olanın, sünnet ve nafile kılması ahmaklıktır, sünnetler farzın yanında denizde damla değildir) diye açıklarken, bir özürle kaçırılan namazla kasten kılınmayan namazı aynı zanneden cahiller ve ahmaklar, Allah'ın emri olan farzı bıraktırıp, Duha, Tehiyyet-ül-mescid, Tesbih, Teheccüd namazı gibi nafileleri kıldırmaya çalışıyorlar. Bir kimse, ömründe bu nafileleri hiç kılmasa, âhirette ceza verilmez, fakat bir farzı terk etmenin cezası çok büyüktür.

Düşman karşısında, bir farz namazı kılmak mümkün iken, terk etmek, yedi yüz büyük günaha bedeldir. (Câmi'-ül-fetâva)

Bu fetva da gösteriyor ki: Denizde damla bile sayılmayan nafilelerle milleti meşgul edip, farzları tehir ettiren veya farzları kıldırmayan cahiller büyük vebal altındadır.

Faite yani bir özürle kaçırılan namazlar için, fıkıh kitaplarında buyuruluyor ki:

Fevt olan namazları kaza etmek, nafile kılmaktan iyi ise de, beş vakit namazın sünnetlerini ve hadis-i şerifte övülen Duha, Tesbih, Tehiyyet-ül-mescid gibi belli namazları kılmak böyle değildir. Vaktin sünnetleriyle bu nafileleri kılmak kaza kılmaktan evladır. (Redd-ül Muhtar, Halebî, Hindiyye)

Evla, (Yapılması lazımdır) demek değildir. Unutmak, uyumak gibi bir özürle namazı kazaya bırakmak günah olmadığı için, adı geçen nafileleri kılacak kadar, kazaları geciktirmek günah olmaz. Unutarak, uyuyarak kazaya bırakılan namaz sayısı, bir veya birkaç vakit olur. Yani azdır. Mesela sabah namazının vaktinde uyuyup kalan kimse, İşrak vaktinden sonra, bu namazı kaza eder. Kaza etmeden önce, Duha [kuşluk] namazı kılarsa caiz olur. Çünkü sabah namazını, tedbir almasına rağmen uyanamadığı için kılamazsa, kazaya kalması günah olmaz. Öğleye kadar kaza edebilir. Bu arada, Duha namazı kılacak kadar geciktirmek de, günah değildir. İmkânı varken, sabahı kaza etmeyip, başka işle uğraşmak veya nafile kılmak suretiyle öğleye kadar geciktirmek ise büyük günah olur.

(Şu evlâdır) yani (Daha iyidir) demek, (Öteki de caizdir) demektir. Yani önce kaza kılmak caizdir. Burada bildirilen husus, faite yani kaçırılan namaz içindir, terk edilen namaz için değildir. Yani sünnetleri kılarken kazaya da niyet etmek, bu hükme dâhil değildir. Kaçırılan namaza faite denir. Namazı uyumak veya unutmak gibi elde olmayan bir özürle fevt etmek [kaçırmak] günah değildir. Mesela sabah uyanamayıp namaz kaçsa, bu namazı kaza etmeden kuşluk namazını kılmak günah olmaz. Yani kuşluk namazını kılacak kadar, kazaya kalan sabah namazını geciktirmek günah değildir, çünkü kazaya kasten bırakılmadı. Bir özürle kazaya kaldığı için kuşluk namazını kılana kadar kazasını geciktirmek günah olmuyor. Eğer başka iş yapılarak veya hep kuşluk namazı kılınarak, öğleye kadar sabah kaza edilmezse, haram işlenmiş olur, ama hiç kuşluk namazı kılmamak haram veya mekruh olmaz.

(Kazadan önce, sünnet ve nafile kılmalı) diyenler, terk edilen namazla fâite yani bir özürle kaçırılan namazın hükmünü aynı sanmalarından dolayı büyük hataya düşüyorlar. Bir insan, Kuşluk, Evvabin, Teheccüt gibi nafileleri ömründe hiç kılmasa, sorguya çekilmez, ama bir farzı terk etse haram olur, kazasını lüzumsuz işler yaparak geciktirmesi de günahtır. Nafileyle farzı aynı sanmak, hele nafileyi farzdan daha önemli bilmek, affedilebilecek bir hata değildir.

(Nafile kılmak, kaçırılan kazaları kılmaktan evlâdır) ifadesinden (Kazayı kılma da, nafile kıl) hükmünü çıkarmak yanlıştır. Orada, evlâdır deniyor; farz, vacib, sünnet denmiyor. Sırf bu evlâ için, (Kaza kılınmaz, sünnetleri kılmak lazımdır) diyen cahiller var. Faite bile olsa, faite varken de, kaza kılmak caizdir. Terk edilmişse, o zaman farzı daha geciktirmek asla caiz olmaz.

Bir başka husus da, sünnetleri kılarken, kazaya da niyet edilince, sünnetlerin terk edilmediğinin vesikası yukarıda bildirilmiştir.

("Kaza borcu olan, nafile namaz kılmasın" demek, "Kasaba borcu olan et yemesin" demek gibi yanlış bir sözdür) denmekle, Resulullah yalanlandığı gibi, İslam âlimleriyle de alay edilmiş oluyor. Böyle bir sözü, dinini bilen hiçbir Müslüman söyleyemez.

Kasaba borcu olan et veya muz gibi lüks gıdalar yerse ne olur? Bu da, ayrı bir fıkhî hükümdür. Zamane hocaları bunları bilemiyorlar. Bilemedikleri için de, Resulullah'ın sözlerini tekzip edecek kadar saçmalıyorlar.

Bu konuda dinimizin hükmü nedir? Namaz, oruç gibi Allah borcu önemli olduğu gibi, kul borcu da, çok önemlidir. İki hadis-i şerif meali şöyledir:

(Borcunu ödemeyip, oyalamak zulümdür.) [Buhari]

(Borcunu ödemeyen, Cennete giremez.) [Nesai]

Kasaba borcu varken, borcunu ödemeyip et veya pahalı gıdalar yiyen birinci hadis-i şerife göre, zulüm işlemiş olur, zulüm ise haramdır. İkinci hadis-i şerife göre ise borcunu ödemedikçe Cennete giremez. Görüldüğü gibi, kasaba borcunu vermeyip et yiyen kimse zulmetmiş, Cennete giremez hâle gelmiş olur. Önce borcunu ödemesi lazımdır. Kul borcunu hafife almak da, çok tehlikelidir. Kul borcu ödenmedikçe Cennete girilmez. Bunun için, kasaba, manava borcu varken, lüks gıdalar yemek ve lüks eşya kullanmak caiz olmaz. Fıkıh âlimi Ebülleys Semerkandi hazretleri, (Bir kimse, borcunu ödemedikçe yağlı ve sirkeli taam yiyemez) buyurdu. (Tenbih-ül-gâfilin)

Demek ki, kasaba, bakkala borcu olan pastırma yiyemediği gibi, yağlı veya sirkeli yemek de yiyemiyor. Yerse ne olur? Buralara olan borcu ödenmiş olmaz. Bunun gibi, kazası varken nafile kılanın da, kazaları ödenmiş olmaz. Borçları varken, onları ödemeden gereksiz pahalı şeyler alıp borçlanmak akıl kârı mıdır?

Yukarıda vesikası bildirildiği gibi, Hak borcu yani farz borcu olanın da nafilesi, sünneti kabul olmuyor. Kul borcu olanın da, verdiği sadakalar kabul olmuyor. Bu konudaki hadis-i şeriflerden biri şöyledir:

(Borcu varken, verilen sadaka kabul olmaz.) [Buhari]

Çünkü borcu ödemek farzdır, sadaka vermek ise nafiledir. Kazası olanın nafile kılması da böyledir. Farz borcu olanın nafilesi kabul olmuyor. Zekât vermek farzdır. Zekât borcu olanın da, verdiği sadaka kabul olmaz. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:

Zekât niyetiyle fakire bir altın vermek, yüz bin altın sadaka vermekten daha sevabdır, çünkü zekât vermek, farzı yapmaktır. Sadakalarsa, nafiledir. Farz ibadetin yanında nafile ibadetlerin hiç kıymeti yoktur. Deniz yanında, damla bile değildir. Şeytan aldatarak, kazaları kıldırtmayıp ve zekât verdirmeyip, nafileleri güzel gösteriyor. (3/17)

İmam-ı Rabbani hazretlerinin bildirdiği gibi, şeytan, zamane hocalarına, nafile namazları, farzlara tercih ettiriyor, kaza kıldırtmayıp nafileyi teşvik ettiriyor. Bu hüküm, sadece zekât ve farz namaz borcu için değil, bütün farzlar için geçerlidir. Farz borçları varken, nafile namaz kılınmadığı gibi, zekât borcu varken nafile sadaka da verilmez. Farz olan Ramazan orucu da böyledir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:

(Ramazanda bir gün oruç tutmayan, onun yerine bütün yıl oruç tutsa, o bir günkü sevaba kavuşamaz.) [Tirmizi] (Bu hadis-i şerif de, farzın önemini bildirmektedir.)

Hak borcu gibi, kul borcunun önemini bildiren hadis-i şeriflerden bazıları şöyledir:

(Şehidlik, borçtan başka her günaha kefarettir. Deniz şehidi olmak ise, borca da kefarettir.) [Ebu Nuaym, Şirazi] (Mümin, şehid olduğu hâlde, üzerindeki kul borcu affolmuyor. Ancak denizde şehid olanlar kurtulabiliyor.)

(Allaha yemin ederim ki, bir kimse, Allah yolunda şehid edildikten sonra diriltilse, sonra yine şehid edilip yine diriltilse ve üçüncü defa da, borç olduğu hâlde, yine şehid edilse, borcunu ödeyinceye kadar Cennete giremez.) [Nesai] (Üç kere şehid olsa da, yine kul borcu affolmuyor.)

(Kibir, hıyanet ve borçtan temiz olarak ölen Cennete gider.) [Nesai] (Bu hadis-i şerif de, borç ödenmedikçe Cennete girilemeyeceğini bildiriyor.)

(Büyük günahların en büyüğü, karşılık bırakmadan borçlu ölmektir.) [Buhârî] (Borçlu ölüp büyük günaha girmemek için, kasaba olan borcu ödemeli, borç bitinceye kadar da et yememeli.)

(Âhirette borçlunun sevabından alınıp alacaklıya verilir. Eğer sevabı yoksa, alacaklının günahları borçluya yüklenir.) [Hâkim, Taberanî] (Borçlu ölmenin ne kadar tehlikeli olduğu bu hadis-i şerifte de bildiriliyor.)

Resulullah efendimiz, iki dinar borcu olan bir sahabinin cenaze namazını kılmamıştır. Ebu Katâde hazretleri borcu üzerine alınca, o zaman kıldırmıştır. (Buhârî, Müslim)

Borçlu ölmek küfür değildir. Çok büyük günah ki, Resulullah efendimiz, borçlunun cenaze namazını kılmıyor. Asr-ı saadette olduğu gibi, daha sonra gelen Müslümanların da namaz borçları yoktu. Namaz asla terk edilmezdi. Bir özürle kaçırılırsa ilk fırsatta kaza edilirdi. Bir vakit namazı özürsüz kazaya bırakmak, ekber-i kebairdir yani çok büyük günahtır. Hattâ (Namazı özürsüz terk eden kâfir olur) diyen âlimler de vardır. Yani namaz borcu, çok önemlidir. Sünnetle, nafileyle meşgul olup kazasını mazeretsiz tehir etmek büyük günahtır. Mektubat-ı Rabbani ve Tergibu-s-salat'taki bir hadis-i şerifte, (Bir namazı kasten kılmayana, Cehennemde 80 hukbe azap edilecektir) buyuruluyor. (m. 266)

Teheccüd, kuşluk, tesbih namazını kılmayanlar için, hiçbir ceza bildirilmemiştir. Farz borcu varken nafilelerle meşgul olana, İslam âlimlerinin ahmak dediği yukarıda bildirilmişti.

Sadece Hanefî mezhebinde değil, diğer üç hak mezhepte de, kazası olan nafilelerle meşgul olamaz. (El-fıkh-ü alel-mezahib-il-erbea)

 

Ölünmez artık

 

Akar gözyaşımız, gülünmez artık,

Gönül dosta gider, gelinmez artık.

 

Yanarız aşkıyla, kül olana dek,

Boyandık rengine, solunmaz artık.

 

Varlığı yokluğa, değişmişiz biz,

Can baş sevdasına, kalınmaz artık.

 

Fâniden bâkiye, göç ediyoruz,

Girmişiz bu yola, dönülmez artık.

 

Önemli değil hiç, bin kez ölsek de,

Orda ölüm olmaz, ölünmez artık.

 

Aşkın ateşiyle, yanar canımız,

Kanlı gözyaşımız, silinmez artık.

 

Bizi irşad etti mürşid-i kâmil,

Yabancının eli alınmaz artık.

 

Sevgi deryasının dalgıcı olduk,

Başka denizlere dalınmaz artık.

 

Dileriz fazlından ayırmaz bizi,

Mevlâ'dan başkası, sevilmez artık.

 

Ciğeri yanmayan, bunu anlamaz,

Aşk şerbeti içtik, ölünmez artık.

 

Kelimeler:

 

Fânî: Geçici

Fazl: Üstünlük, yücelik

 

 

Dinimiz İslam
İnternet Radyosu

Huzura Doğru
TV

Bugünkü ilahi:
·Aç Gözün

 

Dini sualler için | Üye olmak için

 

Üyelikten ayrılmak için: Google | Yahoo

 

Mail grubu sayfası: Google | Yahoo

 

www.dinimizislam.com | www.mehmetalidemirbas.com | www.evlilikrehberi.net

 

 

0 yorum: