13 Kasım 2017 Pazartesi

* İslâmiyette felsefe yoktur

15 Kasım 2017, Çarşamba

 

 

İslâmiyette felsefe yoktur

 

 

 

Sual: İslâmiyette felsefe var mıdır? İslâm ilimleri ile felsefe mukayese edilebilir mi? Muhyiddîn-i Arabî hazretlerinin birçok sözlerinin, Ehl-i sünnete uymaması, ictihaddaki hatalar gibi kabul edilip kusur sayılmaz mı?

Cevap: İmam-ı Rabbani hazretleri Mektûbât kitabının birinci cildi 266. mektupta buyuruyor ki: Aklı olmayan delidir. Aklını kullanmayan sefihtir. Akla uygun iş yapmamak sefâhettir. Aklı az olan da ahmaktır. Yalnız akla uyup, yalnız ona güvenip, aklın ermediği şeylerde yanılan kimse, eski kafalı felsefecidir. Aklın erdiği şeylerde, ona güvenen, aklın ermediği, yanıldığı yerlerde, Kur'ân-ı kerimin ışığı altında akla doğruyu gösteren yüksek insanlar da, İslâm âlimleridir. O hâlde İslâmiyette felsefe yoktur, İslâm felsefesi, İslâm felesofu yoktur. Felsefenin üstünde olan İslâm ilimleri ve felsefecilerin üstünde olan İslâm âlimleri vardır.

Muhyiddîn-i Arabînin "kuddise sirruh" kitaplarından da Allahü teâlânın, tabiat kuvvetleri gibi, her şeyi iradesiz yaptığı manası anlaşılıyor. Allahü teâlânın kudretini anlatırken, eski Yunan felsefecilerine uyduğu seziliyor. (İsterse yapmaz) demiyor da, (Yapması lâzımdır) diyor. Büyüklerimizin beğendiği, büyük bildiği Muhyiddîn-i Arabînin birçok sözlerinin, Ehl-i sünnetin doğru sözlerine uymaması, yanlış olması, ne kadar şaşılacak şeydir. Hataları, keşfinde, kalbe doğan bilgilerde olduğu için, belki kabahat sayılmaz. İctihaddaki hatalar gibi bir şey söylenemez. Onun büyük olduğunu ve hatalarının kusur sayılamayacağını, yalnız bu fakir söylüyorum. Onu büyük bilir ve severim. Ehl-i sünnet âlimlerinin sözlerine uymayan yazılarını yanlış ve zararlı bilirim. Sôfiyyûndan bir kısmı, onu beğenmiyor ve çirkin şeyler söylüyor. Bütün ilimlerini yanlış ve bozuk biliyorlar. Bir kısmı da ona uyarak, bütün ilimlerini, yazılarını olduğu gibi alıyor. Hepsini doğru biliyor ve doğruluklarını ispat etmeğe kalkışıyor. Bu iki kısım da yanılıyor, adaletten ayrılıyor. Bir kısmı haddi aşıyor. Birisi de, büsbütün mahrum kalıyor. Evliyanın büyüklerinden olan Muhyiddîn-i Arabî "kuddise sirruh" keşiflerindeki hatasından dolayı, büsbütün red olunabilir mi? Fakat, Ehl-i sünnetin doğru sözlerine uymayan, hatalı bilgilerine uyulur mu ve her şeyi de kabul olunur mu? Burada doğru yol, cenâb-ı Hakkın bize ihsan ettiği, iki tarafa sapmayan orta yoldur. [İmâm-ı Süyûtî hazretleri (Tenbîh-ul-gabî) kitabında Muhyiddîn-i Arabî hazretlerinin büyüklüğünü vesikalarla ispat etmektedir. Ebüssü'ûd efendi fetvalarında da ona dil uzatılamayacağı yazılıdır "rahmetullahi teâlâ aleyhim."] Vahdet-i vücûd bilgisinde, sôfiyyenin çoğunun, Muhyiddîn-i Arabî ile beraber olduğu meydandadır. Kendisi burada da, hususî bir yol tutmuş ise de, sözün esasında ortaktırlar. Bu bilgileri de görünüşte, Ehl-i sünnet itikadına uymuyor ise de, uydurulması kolaydır ve ikisini birleştirmek mümkündür. Bu fakir, cenâb-ı Hakkın yardımı ile, üstadımın (Rübâiyyât)ını açıklarken, bu bilgileri, Ehl-i sünnetin itikadı ile birleştirdim. Aradaki farkın, yalnız sözde ve kelimelerde olduğunu göstererek, her iki tarafın şüphe ettikleri yerleri öyle bir aydınlattım ki, okuyanların hiç şüphesi kalmaz. Görünce anlaşılır. (Mektûbât Tercemesi s. 359)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Dinimiz İslam

İnternet Radyosu

 

 

 

Huzura Doğru TV

 

 

 

Dini sualler için | Üye olmak için

 

Üyelikten ayrılmak için: Google

 

Mail grubu sayfası: Google

 

www.hakikatkitabevi.net

 

www.dinimizislam.com

 

 

 

0 yorum: