9 Kasım 2017 Perşembe

* Allahü teâlâ, (Kadîm)dir, (Ezelî)dir

11 Kasım 2017, Cumartesi

 

 

Allahü teâlâ, (Kadîm)dir, (Ezelî)dir

 

 

 

Sual: (Kadîm ve Ezelî) ne demektir ve nasıl anlamak gerekir? Allahü teâlâdan başkasını kadîm, ezelî bilenler, kâfir mi olur? (Allahü teâlâ, Kâdir-i muhtardır) demek ne manaya gelir?

Cevap: İmam-ı Rabbani hazretleri Mektûbât kitabının birinci cildi 266. mektupta buyuruyor ki: Allahü teâlâ, (Kadîm)dir. [Yani, varlığının başlangıcı yoktur. Varlığından önce, yok değil idi, hep var idi.] (Ezelî)dir. [Yani, hiçbir zaman yok değil idi.] Ondan başka, hiçbir varlık kadîm, ezelî değildir. Din sahipleri, kitap sahipleri, hep böyle iman etmiştir ve Allahü teâlâdan başkasını kadîm, ezelî bilenlere, kâfir demişlerdir. Bunun içindir ki, hüccet-ül-İslâm imâm-ı Muhammed Gazâlî “rahmetullahi aleyh”, İbn-i Sînânın ve Fârâbînin ve daha başkalarının, kâfir olduklarını söylemiştir. Çünkü bunlar aklın, ruhun ve [maddenin ilk hâli dedikleri] heyulanın kadîm olduğuna inanmış ve göklerin içindekilerle beraber, kadîm olduklarını söylemişlerdir.

[(Ahlâk-ı alâ’î) kitabında diyor ki, (İbni Sînâ, (Mu’âd) kitabında kıyamette dirilmeği inkâr eyledi. Öleceğine yakın, gusül abdesti alıp, vezir iken yaptığı zulümlere tevbe ettiği söyleniyor ise de, itikadı bozuk olanın guslü, namazı ve duası kabul olmaz buyuruldu)].

Allahü teâlâ, (Kâdir-i muhtâr)dır. [Yani dilediğini yapabilir. Tabiat kuvvetleri gibi, elbette işi yapmağa] mecbur değildir. Eski Yunan felsefecileri, akılları ermediğinden, kemâl, büyüklük, mecbur olmakta, herhâlde yapabilmektedir deyip, Allahü teâlânın ihtiyârını, yani seçmesini inkâr ettiler. Yapmağa mecburdur dediler. Bu ahmaklar, Allahü teâlâ, bir şeyi yaratmağa mecbur olmuş ve sonra başka bir şey yaratmamıştır dedi. Bu uydurma şeye de, akl-ı fe’âl deyip, her şeyi bu yapıyor dediler.

(Akl-ı fe’âl) dedikleri şey de, yalnız onların vehimlerinde, hayâllerinde olan bir şeydir. Bunların bozuk inanışlarına göre, Allahü teâlâ hiçbir şey yapmıyor. İnsan sıkışınca, bunalınca, Akl-ı fe’âle yalvarır. Allahü teâlâdan bir şey istemez. Çünkü Allahü teâlânın dünyada olup bitenlerle hiç ilgisi yoktur. Her şeyi yapan, yaratan Akl-ı fe’âldir derler. Hattâ Akl-ı fe’âle de yalvarmazlar. Çünkü onu, kendilerinden belâları gidermekte irade ve ihtiyâr sahibi bilmezler. Bu nasipsizler, ahmaklıkta, sersemlikte, sapık fırkaların hepsinden daha aşağıdırlar. Kâfirler, her işlerinde Allahü teâlâya sığınıyor. Belâların giderilmesini ondan istiyorlar. Bu alçaklar ise, böyle değildir. Bu nasipsizlerde iki şey, sapık ve ahmak fırkaların hepsinden daha çoktur. Bunlardan biri, Allahü teâlânın gönderdiği haberlere inanmıyorlar. Peygamberlerin bildirdiklerine inat ve düşmanlık ediyorlar. İkincisi, bozuk ön fikirler ileri sürüyor. Asılsız, çürük deliller, şahitler göstererek, boş, sapık düşüncelerini ispata kalkışıyorlar. Bozuk düşüncelerini ispat için öyle yanılıyorlar ki, hiçbir alçak böyle yanlış, çürük şey yapmamıştır. Dünyada olan her işi, durmadan giden, dönen göklerin ve yıldızların değişmeleri ve vaziyetleri yapıyor diyorlar. Gökleri yaratanı ve yıldızları icat edeni ve hepsini hareket ettireni ve aralarında nizam kuranı görmüyorlar. Bunu bir şeye karışmaz sanıyorlar. Ne kadar ahmaktırlar! Ne kadar alçaktırlar! Bunları akıllı bilen, sözlerine inanan ise, bunlardan daha alçaktır. [Fen bilgileri, modern makinalar ve elektronik âletler ve yeni bulunan her şey, Allahın Peygamberine uyarak kalpleri temizlenmiş, ahlâkı güzelleşmiş imanlı kimseler tarafından yapılmadıkça ve kullanılmadıkça faydalı olamazlar. İnsan haklarını, rahatı, huzuru sağlayamazlar. Harbin ve sefaletin ortadan kalkmasına yaramazlar. Zulme, işkenceye vasıta olurlar.] (Mektûbât Tercemesi s. 355)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Dinimiz İslam

İnternet Radyosu

 

 

 

Huzura Doğru TV

 

 

 

Dini sualler için | Üye olmak için

 

Üyelikten ayrılmak için: Google

 

Mail grubu sayfası: Google

 

www.hakikatkitabevi.net

 

www.dinimizislam.com

 

 

 

0 yorum: