24 Ocak 2016 Pazar

* Tevekkül

26 Ocak 2016, Salı

Tevekkül

 

 

Sual: Tevekkül, ne demektir?

Cevap: Tevekkül, kalpte hâsıl olan bir hâldir. Tevhide ve Allahü teâlânın lütuf ve ihsanının pek çok olduğuna iman etmekle hâsıl olur. Bu hâl, kalbin vekile itimat etmesi, güvenmesi ve Ona inanması ve Onun ile rahat etmesidir. Böyle bir insan, dünya malına gönül bağlamaz. Dünya işlerinin bozulmasından üzülmez. Allahü teâlânın, rızkı göndereceğine güvenir. Dünyada, bunun benzeri, bir kimseye iftira edip, mahkemeye verseler, kendine bir avukat tutar. Üç şeyde avukata güvenirse, bu kimsenin kalbi rahat olur. Biri, avukatın, iftirayı, hileyi iyi bilmesi. İkincisi, bildiğini iyi anlatmak için doğruyu söylemekten çekinmemesi ve iyi ve açık konuşabilmesi. Üçüncüsü, avukatın, buna acıyıp, hakkı kurtarmağa candan uğraşmasıdır. Avukatına, böyle inanır, güvenirse, kendisi ayrıca uğraşmaz. Sûre-i Âl-i İmrândaki 173.cü âyet-i kerimenin, (Allahü teâlâ bize yetişir. O, çok iyi vekildir) mealini iyi anlayıp, her şeyi Allahü teâlâ yapar. Ondan başkası bir şey yapamaz diyen, ilminde, kudretinde noksan, kusur olmadığına ve rahmetinin, iyiliğinin sonsuz, çok olduğuna inanan bir kimse, Allahü teâlânın fazlına itimat ederek tedbire, sebeplere güvenmez. Rızık takdir edilmiş, ayrılmıştır, vakti gelince bana yetişir der. Allahü teâlâ, bana, kendi büyüklüğüne, merhametine yakışacak işleri yapar der. Bazı kimseler, buna inanır. Amma, içinde bir korku, bir ümitsizlik bulunur. Çok kimse vardır ki, bir şeye iman eder, inanırlarsa da, tabiatları, imanlarına uymayıp, evham ve hayâllere uyar. Hatta bu hayâllerin yanlış olduğunu bildiği hâlde, yine bunlara tabii olur. Meselâ, tatlı yerken, başka biri tatlıyı pis bir şeye benzetirse yiyemez. Bu sözün yanlış olduğunu, pisliğe benzemediğini bildiği hâlde, yine yiyemez. Ve meselâ, ölü bulunan bir odada, yalnız yatamaz. Ölünün taş gibi olup hareket edemeyeceğini bildiği hâlde, yatamaz. Görülüyor ki, tevekkül için, hem kuvvetli iman, hem de kuvvetli kalb lâzımdır. Böylece, kalbinde şüphe kalmaz. İtimat ve rahatlık tam olmadıkça, tevekkül tam olmaz. Çünkü, tevekkül, kalbin, her işte, Allahü teâlâya itimat etmesi, güvenmesi demektir. İbrahim aleyhisselâmın imanı, yakîni tam idi. Fakat kalbinin rahat etmesi için, (Yâ Rabbi! Ölüleri nasıl diriltiyorsun? Bana göster!) dedi. Sûre-i Bekarada 260.cı âyet-i kerimede bildirdiği gibi, (İnanmadın mı?) buyurulduk da, (İnandım. Fakat kalbim rahat etmek için istedim) dedi. Kalbinde yakîn vardı. Fakat, kalbinin, sükûnet, rahatlık bulmasını istedi. Çünki, kalbin rahat etmesi, önce his ve hayâle bağlı olup, sonra kalb de, yakîne tâbi olur ve artık açıktan görmeğe muhtaç olmaz. (Tam İlmihâl s. 683)

 

 

 

 

 

 

Dinimiz İslam

İnternet Radyosu

 

 

Huzura Doğru TV

 

 

Dini sualler için | Üye olmak için

 

Üyelikten ayrılmak için: Google | Yahoo

 

Mail grubu sayfası: Google | Yahoo

 

www.hakikatkitabevi.net

 

www.dinimizislam.com

 

 

0 yorum: