22 Mayıs 2017 Pazartesi

* Ramazan hilâlini aramak vacibtir

23 Mayıs 2017, Salı

 

Ramazan hilâlini aramak vacibtir

 

 

Sual: Ramazan orucuna başlamak için hilali görmek şart mıdır? Hilalin doğması ile görülmesi ne ifade ediyor, ikisi aynı şey değil midir?

Cevap: İbni Âbidîn "rahime-hullahü teâlâ" (Redd-ül-muhtâr) kitabında buyuruyor ki: (Ramazan ayının başında, gökte hilâli, yani yeni ayı aramak, âkıl ve baliğ olan her Müslüman üzerine vacib-i kifayedir. Görünce, kâdıya, yani hâkime haber vermesi de vacibtir. Fâsıkın haberini kabul eden kadı, günaha girer. Sözü kâdı tarafından red edilen kimsenin, yalnız kendisi oruç tutar. Kâdı kabul ve ilan edince, [her memlekette] bütün Müslümanların o gün oruç tutmaları farz olur. Fasık otuz gün tuttuktan sonra, bayram yapamaz. Herkesle beraber bir gün daha tutar. Bulutlu havada, âdil olan bir Müslümanın haberi kabul edilir. Bulutsuz havada, çok kimsenin haber vermesi lâzımdır. Kâdısı veya Müslüman valisi bulunmayan yerlerde, âdil bir Müslümanın gördüm demesi ile, bunu işitenlerin oruç tutmaları lâzım olur. Topu ve kandili kullananlar âdil Müslüman iseler, kâdının hükmüne alâmet olurlar. Ramazan ayının takvim ile, hesap ile başlaması câiz değildir. Âdil olsalar bile, Ramazan ayının başlaması için, bunların hesaplarının kıymeti yoktur. Bunların, Ramazan hilâlinin doğacağı günü önceden haber vermeleri ile, Ramazan orucu başlamaz. Şâfii âlimlerinden imâm-ı Sübkî "rahime-hüllahü teâlâ", (Şabanın otuzuncu gecesi hilâli gördüğünü söyleyen olsa, hesap ise, hilâlin bir gece sonra doğacağı bildirilse, burada hesaba inanılır. Çünkü, hesapla anlaşılan katidir. Doğmadan bir gece evvel görülmesi imkânsızdır) diyor. Şems-ül-eimme Halvânî "rahime-hullahü teâlâ" buyuruyor ki, (Ramazan ayının başlaması, hilâlin görülmesi ile olur. Hilâlin doğması ile başlamaz. Hesap, hilâlin doğduğu geceyi bildirdiği için, Ramazan-ı şerif ayının başlaması hesap ile anlaşılamaz. İki âdil Müslümanın, (hilâli gördük) demeleri ile veya kâdının hüküm etmesi ile, bir yerde Ramazan başlayınca, dünyanın her yerinde oruca başlamak lâzım olur. Hac, kurban ve namaz vakitleri böyle değildir. Bunlar vakitlerinin bir yerde malum olması ile, başka yerlerde de böyle olmaları lâzım gelmez.)) Yine İbni Âbidîn " rahime-hullahü teâlâ" namazın şartlarını bildirirken, kıble tayininde diyor ki, (Namaz vakitlerini ve kıble cihetini anlamak için, [âdil Müslümanların tasdik ettikleri] takvimlere ve astronomik hesaplara inanılır. Bunların bildirdikleri kesin olmasa bile, kuvvetli zan hâsıl eder. [Fakat, takvimlerin, vakitleri anlayan salih bir Müslüman tarafından hazırlanmış olduğunu bilmek lâzımdır.] Burada kuvvetli zan etmek kâfi ise de, şüphe ve ihtimâl kâfi değildir. Ramazanın başladığını anlamak için ise, astronomik hesaplara uyulmaz. Çünkü, Ramazan-ı şerifin başlaması, gökte hilâli görmekle olur. Hadîs-i şerifte, (Hilâli görünce, oruca başlayınız!) buyuruldu. Hilâlin doğması, görmekle değil, hesapla anlaşılır. Hesabın bildirdiği kesin doğru olur. Fakat, hilâl doğduğu gece görülebileceği gibi, o gece görülemeyip, ikinci gecesi görülebilir. Ramazanın başlaması, hilâlin doğması ile değil, hilâlin görünmesi ile olacağı emir olundu.) Takvimler, hilâlin görülmesini değil, doğmasını bildirdikleri için, Ramazan ayının başlaması, takvimle anlaşılamaz. Takvim ile veya âdil olmayan kimselerin, yani kâfirlerin, mezhepsizlerin, fasıkların sözleri ile başlayan Ramazan aylarının ilk ve son günlerinin Ramazan olup olmadıkları şüphelidir. Yani, Ramazan ayı, hakiki zamanından bir gün evvel başlamış ise, birinci günü tutulan oruç, Şaban ayında tutulmuş olur. Bayram da, bir gün evvel yapılmış olacağı için, hakiki Ramazan ayının, son günü oruç tutulmamış olur. Ramazan ayı, hakiki Ramazandan bir gün sonra başlamış ise, Ramazanın birinci günü oruç tutulmamış, sonunda da, bayram günü oruç tutulmuş olup, bu oruç sahih olmaz. Böyle başlatılan Ramazan ayı, hakiki Ramazan ayının başlamasına uygun da olabileceği gibi, Ramazan olup olmaması, şüpheli olmaktadır. Bu şüpheli iki günde Ramazan orucu tutmanın tahrimen mekruh olduğu ve Müslüman memleketinde olup da, ibadetleri bilmemenin özür olmadığı İbni Âbidînde yazılıdır. Bunun için, büyük İslâm âlimi, ondördüncü asrın müceddidi seyyid Abdülhakîm Efendi "rahime-hullahü teâlâ", (Böyle yerlerde bulunan Müslümanların bayramdan sonra, dilediği zaman, kaza niyeti ile, iki gün daha oruç tutmaları lâzımdır) buyurdu. Takvimlerde bildirilen geceden önceki gecede (Hilâli gördük) demek yanlıştır. Böyle yanlış söze uyarak Arafat'a çıkmış olanların hacları sahih olmaz. Bunlar hacı olmazlar. (İslâm Âhlâkı s. 431)

 

 

 

 

 

 

 

Dinimiz İslam

İnternet Radyosu

 

 

Huzura Doğru TV

 

 

Dini sualler için | Üye olmak için

 

Üyelikten ayrılmak için: Google | Yahoo

 

Mail grubu sayfası: Google | Yahoo

 

www.hakikatkitabevi.net

 

www.dinimizislam.com

 

 

0 yorum: