14 Haziran 2012 Perşembe

* Kur'anı açıklamak gerekmez mi?

15 Haziran 2012, Cuma

Kur'anı açıklamak gerekmez mi?

 

Sual: Dört delilin üçünü kabul etmeyip (Yalnız Kur'an) diyen bir yazar diyor ki:

[Nahl suresinin 44. âyetinde geçen beyan etmek ifadesi, (Gizlemeden bildir!) demektir, yoksa (Sen bunu açıkla!) demek değildir. Çünkü Kıyamet sûresinin 19. âyetinde de, (Âyetleri açıklamak Allah'a aittir) deniyor. O hâlde herkes Kur'anı anlar.]

Kur'an-ı kerimi herkes anlayabiliyorsa, şu sorularıma cevap yazar mısınız?

1- (Âyetleri açıklamak Allah'a aittir) ne demektir?

2- Resulullah, Kur'an-ı kerimi açıklamak için yüzbinlerce hadis-i şerifi niye bildirdi?

3- Madem âyetleri açıklamak Allah'a aitse, Peygamber efendimiz hâşâ niye Allah'ın emrini dinlemeyip Kur'an-ı kerimde olmayan birçok haramları hadis-i şeriflerle açıklamıştır?

4- Eğer, Kur'an açık, herkes anlarsa, niye Allah, Kur'an-ı kerimin birçok yerinde (Resulüme uyun!) diyor? Niye yalnız Kur'ana uyun buyurmuyor?

5- Eshab-ı kiramın ileri gelenleri âyet-i kerimeleri niye Peygamber efendimize sual ettiler?

CEVAP

Madde madde açıklayalım:

1- Hazret-i Katade, (Kur'anı açıklamak bize aittir) ifadesinin, (Onun muhtevasındaki helâlleri ve haramları açıklamak bize aittir) demek olduğunu bildirdi. Ayrıca, (Kur'an-ı kerimde yer alan vaatleri ve tehditleri açıklayıp, gerçekleştirmek bize aittir) anlamına geldiği ve Resulullah'a hitaben, (Senin dilinle açıklamak, bize aittir) demek olduğu bildirilmiştir. (Kurtubi tefsiri)

Resulullah'ın beyan etmesi, onun diliyle Kur'anın açıklanması demektir. (Kur'anı insanlara beyan edesin diye sana indirdik) mealindeki âyette geçen beyan etmek, âyetleri, başka kelimelerle ve başka suretle anlatmak demektir. Âlimler de, âyetleri beyan edebilselerdi ve kapalı olanları açıklayabilselerdi ve Kur'an-ı kerimden hüküm çıkarabilselerdi, Allahü teâlâ Peygamberine, (Sadece sana vahiy olunanları tebliğ et!) derdi. Ayrıca beyan etmesini emretmezdi. (Huccetullahi alel-âlemîn)

İmam-ı Kurtubi hazretleri de buyuruyor ki:

Resulullah'ın beyanı iki türlüdür:

a) Kitapta mücmel [özet, kısa, kapalı] olarak gelen ifadeleri açıklamaktır. Beş vakit namaz, vakitleri, secdeleri, rükûları, bozanlar, mekruhlar ve diğer hükümler, zekâtın miktarı, vakti, hangi mallardan alınacağı, haccın nasıl yapılacağı gibi hususların açıklamasını Resulullah yapmıştır. İki hadis-i şerif meali:

(Haccın nasıl yapılacağını benden öğrenin!) [Müslim, Ebu Davud]

(Namazı benim kıldığım gibi kılın!) [Buhari]

b) Resulullah'ın ikinci beyan şekli, Allah'ın kitabının hükmünden başka hüküm ortaya koymaktır. Bir kadını halası ve teyzesiyle birlikte nikâhlanmasının haram kılınması, evcil eşeklerin ve parçalayıcı azı dişi olan yırtıcı hayvanların yenmesinin haram kılınması gibi hükümler buna örnektir. (Cami-ul-ahkâm)

(Yalnız Kur'an) diyen mezhepsizlerin böyle diyeceklerini Peygamber efendimiz, mucize olarak önceden bildirmiştir. Üç hadis-i şerif meali de şöyledir:

(Bir zaman gelecek, beni yalanlayanlar çıkacak, bir hadis söylenince, "Resulullah böyle söylemez, bunu bırak, Kur'ana bak" diyeceklerdir.) [Ebu Ya'la]

(Bazı kibirli kişiler çıkacak, "Allah Kur'anda bildirilenden başka bir şeyi haram kılmadı" diyecekler. Yemin ederim ki, benim emrettiğim, yasakladığım, koyduğum hükümlerin sayısı Kur'andaki hükümlerden daha çoktur.) [Ebu Davud]

(Kur'andan başka delil kabul etmem diyen [türedi]ler çıkacaktır.) [Ebu Davud]

Kur'an-ı kerimin birçok yerinde (Resulüme tâbi olun, ona uyun) buyuruluyor. (Yalnız Kur'an) diyenler samimi olsaydı, Allah'ın emrine uyup Resulullah'ın emirlerini de esas alırlar, yalnız Kur'an demezlerdi.

2- Resulullah efendimiz, Allahü teâlânın (Resulüme uyan, bana uymuş olur) emrine uyarak, âyet-i kerimeleri açıklamış, Kur'an-ı kerimde bulamadığımız binlerce hüküm bildirmiştir.

3- Peygamber efendimiz, hâşâ Allahü teâlânın emrine aykırı iş yapmaz. Yapar denirse, bu Allah'ı suçlamak olur. Allahü teâlâya itaat etmeyen peygamber olur mu? Hâşâ Resulü yanlış iş yapar da, Allahü teâlâ düzeltmez mi?

4- Resulü de, Allahü teâlânın bildirdiğini bildireceği için (Resulüme uyun!) buyuruyor.

5- Elbette Kur'an-ı kerimi anlayamadıkları için sual ettiler. Anlayabilselerdi niye soracaklardı ki?

Muhammed Masum-i Faruki hazretleri buyuruyor ki:

Resulullah efendimiz, herkese istidadına göre, Kur'an-ı kerimin manevî sırlarını açıklardı. [(Buharî)deki] hadis-i şerifte, (Herkese aklına, anlayışına göre söyleyin, [dinin hükmünü] inkâr ettirecek şekilde söylemeyin ki, Allah'ı ve Resulünü yalanlamasınlar) buyuruldu. Bir gün Peygamber efendimiz, Hazret-i Ebu Bekir'e, Kur'an-ı kerimin ince marifetlerini onun seviyesine göre anlatıyordu. Yanlarına Hazret-i Ömer gelince, konuşma üslubunu ve bildirdiği sırları onun da anlayacağı şekilde değiştirdi. Sonra Hazret-i Osman ve daha sonra da Hazret-i Ali geldi. Konuşmasını hepsinin anlayacağı şekilde değiştirdi. Her defasında değişik şekilde anlatması, oraya gelen zatların yaratılış ve istidatlarının farklı oluşlarındandı. (Mektubat-ı Masumiyye 1/59)

Hadis-i şeriflerde, (Benden sonra peygamber gelseydi, Ömer peygamber olurdu), (Osman'ın şefaatiyle, cehennemlik yetmiş bin kişi, sorgusuz Cennete girecek) ve (Ben ilmin şehriyim, Ali de kapısıdır) buyuruldu. Her üçü de, bu derece üstün olduğu ve Arapçayı çok iyi bildiği hâlde, Kur'an-ı kerimi değil, tefsirini bile anlayamadılar. Çünkü Resulullah, herkesin seviyesine göre konuşurdu.

Eshab-ı kiramın ileri gelenlerinden ve Cennetle müjdelen on kişiden biri olan Hazret-i Ali gibi büyük bir zatın anlayamadığını günümüzün mezhepsizleri nasıl anlayacak ki? O hâlde, Resulullah efendimizin açıkladığından farklı bir şekilde Kur'ana mâna vermek yanlıştır.

 

Hak Çalab'ım

 

Hak Çalab'ım, Hak Çalab'ım,

Senden gayri yok Çalab'ım,

Günahları affedersin,

Ey rahmeti çok Çalab'ım.

 

Yüce Mevla'm, yüce Gani,

Her şeyden çok sevdim seni,

Aşktan uzak tutma beni!

Ateşiyle yak Çalab'ım!

 

Mekânlardan münezzehsin,

Ne sarayda, ne köşktesin,

Miskinlerin kalblerini,

Edindin durak Çalab'ım.

 

Aşka nasıl dayanırım?

Belki bir gün uyanırım,

Çok sevdiğin Habibine,

Olayım çırak Çalab'ım.

 

Rabbisin sen, bu kulların,

Günahları çok onların,

Hepsinin de binekleri,

Olmalı Burak Çalab'ım.

 

Ne ilmim var, ne taatim,

Ne gücüm var, ne takatim,

Ancak senin inayetin,

Kıla yüzüm ak Çalab'ım.

 

Yunus etmez ele minnet,

Günahım çok beni affet!

Eğer bunu edersen ret,

Çok acı firak Çalab'ım.

 

Kelimeler:

 

Çalab: İlâh, Mâbud

Firak: Ayrılık

Gani: Kimseye muhtaç olmayan, zengin

İnayet: Lütuf, ihsan, iyilik, yardım

Taat: İbadet

 

 

Dinimiz İslam
İnternet Radyosu

Huzura Doğru
TV

Bugünkü ilahi:
·Ahir Zaman

 

Dini sualler için | Üye olmak için

 

Üyelikten ayrılmak için: Google | Yahoo

 

Mail grubu sayfası: Google | Yahoo

 

www.dinimizislam.com | www.mehmetalidemirbas.com | www.evlilikrehberi.net

 

 

0 yorum: