28 Şubat 2011 Pazartesi

* Kitaplara yapılan hileler (Mehmet Ali Demirbaş'ın 02.03.2011 tarihli yazısı)

Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: logo.gif

Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: bilgi@dinimizislam.com

02 Mart 2011, Çarşamba

Kitaplara yapılan hileler

 

Sual: İzahlı Mülteka Tercümesi'nde, (Diş dolgusunu çıkarmak mümkün olmayınca, dolgunun üstünden geçen suyla iktifa edilirse, gusül sahih olur) deniyor. Mülteka muteber değil mi?

CEVAP

Mülteka elbette muteberdir, ama bu kitapta böyle bir ifade yoktur. Tercümesine ilave edilmiştir. İzahlı yerine ilaveli dense, daha isabetli olurdu. Mülteka kitabı yazıldığı zaman, dolgu diye bir şey yoktu. Bu bakımdan kitabın orijinalinde, dolgudan hiç bahsedilmez, bahsedilmesi de mümkün değildir. Kitabın müellifi İbrahim Halebî hazretleri, 1549'da vefat etmiştir. Tercüme eden, bunu kendisi ilave etmiştir. Dipnota yapılan bu ilave, asla muteber değildir. Bu ilaveli tercümeyi delil sayan, orijinaline ilave eden kadar suça ortak olur.

Bazısı da, Mülteka'da böyle bir şey var diyerek delil olarak gösteriyor. Hatta bin yıl önceki Mebsut'tan bile, diş kaplaması hakkında delil gösterenler türemişti. Hâlbuki 200 yıl önce dolgu ve kaplama diye bir şey yoktu. Böyle söylemek, 100 yıl önce bilgisayar vardı demek gibi yanlıştır. Bu çeşit hilelere birkaç örnek daha verelim:

1- Fetava-yı Hindiyye'nin, (Dişinde kovuk bulunup içerisinde, dişlerinin arasında yemek kalırsa veya burnunda ıslak kir bulunursa, gusül sahih olur. Kir, ıslak değil kuru ise, altına su geçirmeyeceği için gusül sahih olmaz) ifadesindeki, (Kir ıslak değil kuru ise, altına su geçirmeyeceği için gusül sahih olmaz) kısmını kasten çıkarıp, diş dolgusu gusle mani değil diyen ilim sahtekârları da çıkmıştır.

2- İzmirli İsmail Hakkı, camileri kiliseye benzetmek için, sandalye, koltuk, müzik aletleri konmasını ve Türkçe namaz kılınmasını isteyen reformcu heyetten biriydi. Bu reformcu, Siyer-i kebir şerhinde olmayan ifadeyi var gibi göstererek, (Diş dolgusu gusle mani olmaz) yalanını savurmuştur. Merhum hocamız, bu reformcunun yaptığı bu çirkin işi, (İlimde sahtekârlık) olarak bildirmiştir. (İslâm Ahlakı)

3- İttihatçı mason şeyhülislam Musa Kâzım, Mecmua-i cedide'nin ikinci baskısına, birinci baskıda bulunmayan, (Diş dolgusu gusle mani olmaz) ifadesini ilave etmiştir. Şimdiki cahiller de bunu mehaz göstermektedir.

(Diş dolgusu gusle mani olmaz. Dolgusu olanın Maliki'yi veya Şafii'yi taklit etmesi gerekmez) diyenler, delil göstermek yerine, şahsi yorum yapıyorlar. (Niye olmasın, bana göre bal gibi olur) diyorlar. Yahut yukarıda olduğu gibi, hile yapıyorlar.

 

 

Üye olmak için | Üyelikten ayrılmak için | Dini sualler için | Mail grubu sayfası

 

www.dinimizislam.com | www.mehmetalidemirbas.com | www.evlilikrehberi.net

 

* Fakirin nafaka vermesi

Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: cid:image001.jpg@01CBB7E0.0743C3F0

Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: cid:image002.gif@01CBB7E0.0743C3F0

02 Mart 2011, Çarşamba

Fakirin nafaka vermesi

.

 

Sual: Fakir kimsenin, yakın akrabalarına nafaka vermesi gerekir mi?

CEVAP

Hayır, gerekmez. Ancak fakir kocanın, hanımına ve fakir babanın, fakir çocuklarına nafaka vermesi farzdır.

 

Fakir oğula bakmak

Sual: Zengin baba, farz olan dînî ilimleri tahsil eden akıl baliğ ve fakir oğluna, bakmaya mecbur mudur?

CEVAP

Evet.

 

Çocuğu emzirmek

Sual: Anne bebeğini emzirmek zorunda mıdır?

CEVAP

Hayır, ama ihsan ederek emzirmesi çok sevab olur. Emzirmezse babasının sütanne tutması gerekir.

 

Bugünkü şiirimiz:

· Baston gerek

Dinimiz İslam
İnternet Radyosu

Huzura Doğru
TV

Bugünkü ilahi:
·
Ay Doğdu

 

Üye olmak için | Üyelikten ayrılmak için | Dini sualler için | Mail grubu sayfası

 

www.dinimizislam.com | www.mehmetalidemirbas.com | www.evlilikrehberi.net

 

27 Şubat 2011 Pazar

* Oğlunun malını satmak

Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: cid:image001.jpg@01CBB7E0.0743C3F0

Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: cid:image002.gif@01CBB7E0.0743C3F0

01 Mart 2011, Salı

Oğlunun malını satmak

.

 

Sual: Baba, kendi nafakası için oğlunun malını satabilir mi?

CEVAP

Evet, sadece nafakası için satabilir, fakat binayı, toprağını satamaz. Anne ise, nafaka için bile oğlunun malını satamaz.

 

Cenaze masrafı

Sual: Evli kadın ölünce, cenaze masraflarını kim verir?

CEVAP

Cenaze masrafı nafakaya dâhil olduğu için cenaze masrafını kocası verir. Kadının mirasını alanların vermesi gerekmez.

 

Başka şehre yerleşmek

Sual: Hanımını bırakıp başka şehre yerleşmek günah mıdır?

CEVAP

Evet, mazeretsiz olursa günahtır.

 

Bugünkü şiirimiz:

· Geldim

Dinimiz İslam
İnternet Radyosu

Huzura Doğru
TV

Bugünkü ilahi:
·
Aşkın Sardı Ben Neyleyeyim

 

Üye olmak için | Üyelikten ayrılmak için | Dini sualler için | Mail grubu sayfası

 

www.dinimizislam.com | www.mehmetalidemirbas.com | www.evlilikrehberi.net

 

* Evla, farz demek değildir (Mehmet Ali Demirbaş'ın 01.03.2011 tarihli yazısı)

Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: logo.gif

Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: bilgi@dinimizislam.com

01 Mart 2011, Salı

Evla, farz demek değildir

 

Sual: Fıkıh kitaplarında, (Kaçırılan namazları kaza etmek, nafile kılmaktan iyi ise de, beş vaktin sünnetleriyle kuşluk, tesbih, teheccüt gibi nafile namazları kılmak kaza kılmaktan evlâdır) deniyor. Lazımdır, farzdır denmiyor. Şu halde sünnetleri ve nafileleri kılmayıp kaza kılmak da caiz iken, nasıl, (Sünnet yerine kaza kılmak caiz değil) denebiliyor?

CEVAP

Evet, zıttır. Şu evlâdır yani daha iyidir demek, öteki de caizdir demektir. Yani önce kaza kılmak caizdir. Üstelik buradaki, kaçırılan namazdır, terk edilen namaz değildir. Yani sünnetleri kılarken kazaya da niyet etmek, bu hükme dâhil değildir. Kaçırılan namaza faite denir. Namazı elde olmadan mesela uyuyarak veya unutarak fevt etmek [kaçırmak] günah değildir. Mesela sabah namazının farzı uyanamayıp kaçsa, bu namazı kaza etmeden kuşluk namazını kılmak günah olmaz. Yani kuşluk namazını kılacak kadar, kazaya kalan sabah namazını geciktirmek günah olmaz, çünkü kazaya kasten bırakılmadı. Bir özürle kazaya kaldığı için kuşluk namazını kılana kadar kazasını geciktirmek günah olmuyor. Eğer hep kuşluk namazı kılarak, öğleye kadar sabah kaza edilmezse, haram işlenmiş olur, ama hiç kuşluk kılmamak haram veya mekruh olmaz.

(Kazadan önce, sünnet ve nafile kılmalı) diyenler, terk edilen namazla faite yani bir özürle kaçırılan namazın hükmünü aynı sanmalarından dolayı bu büyük yanlışlığa düşüyorlar. Bir insan kuşluk, evvabin, teheccüt gibi nafileleri ömründe hiç kılmasa sorguya çekilmez, ama bir farzı terk etse haram olur, kazasını geciktirmesi de günahtır. Nafileyle farzı aynı sanmak, hele nafileyi farzdan daha önemli bilmek çok büyük yanlıştır.

(Nafile kılmak, kaçırılan kazaları kılmaktan evlâdır) ifadesinden (Kazayı kılma da, nafile kıl) hükmü çıkarılamaz. Orada, evlâdır deniyor, farz, vacib, sünnet denmiyor. Sırf bu evlâ için, (Sünnetler terk edilmez) diyen cahiller var. Bir başka husus da, sünnetleri kılarken kazaya da niyet edilince sünnetlerin terk edilmediğinin vesikası www.dinimizislam.com sitesinde vardır.

İmam-ı Rabbanî hazretleri, (Farzın yanında nafileler deniz yanında damla bile değildir) buyuruyor. Damladır demiyor, (Damla bile değildir) buyuruyor. Damla olsa bile, bir damla için denizi feda etmenin ahmaklık, farza önem vermemenin ise küfür olduğu kitaplarda yazılıdır. İki hadis-i şerif meali şöyledir:

(Allahü teâlâ "Farz ibadetle bana yaklaşıldığı gibi, hiçbir şeyle yaklaşılamaz" buyurdu.) [Buhari]

(Kaza namazı varken, kılınan nafile namaz kabul olmaz.) [Dürret-ül-fâhire, Fütuh-ul-gayb]

 

 

Üye olmak için | Üyelikten ayrılmak için | Dini sualler için | Mail grubu sayfası

 

www.dinimizislam.com | www.mehmetalidemirbas.com | www.evlilikrehberi.net

 

* İmam-ı a'zamın hadis bilgisi (Mehmet Ali Demirbaş'ın 28.02.2011 tarihli yazısı)

Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: logo.gif

Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: bilgi@dinimizislam.com

28 Şubat 2011, Pazartesi

İmam-ı a'zamın hadis bilgisi

 

Sual: İmam-ı azam için, (Ebu Hanife'nin hadis bilgisi zayıftır) deniyor. Bunların maksadı nedir?

CEVAP

Hadis ilmini bilmeyen, fıkıh ilmini nasıl bilir ki? Bunlar birbirine bağlı ilimlerdir. Fıkıh âlimi, diğer ilimlerle beraber, hadis-i şerifleri de iyi bilen zattır. Mevlana Muhammed Abdülcelil hazretleri buyuruyor ki:

"İmam-ı a'zam Ebu Hanife hazretleri vera ve takva sahibiydi, hadis nakledebilmesi için çok ağır şartlar koymuştu. Bundan dolayı az hadis rivayet etmesi, ancak onu övmeye sebeptir. Yüz binlerce suali, âyet-i kerimelerden ve hadis-i şeriflerden delil getirerek cevaplandırabilmek, bir benzeri, bir örneği olmadan, nevi şahsına münhasır, yeni bir mezhep ortaya koymak, İmam-ı a'zamın tefsir ve hadis ilimlerindeki ihtisasını açıkça göstermektedir.

İmam-ı Zehebi buyuruyor ki: İmam-ı a'zam hadis âlimiydi. Dört bin âlimden hadis öğrendi. Bunlardan üç yüzü Tâbiin'in hadis âlimiydi.

Şâfiî âlimlerinden İmam-ı Şârânî buyuruyor ki: İmam-ı a'zamın müsnedlerinden üçünü inceledim. Hepsi, Tâbiîn'in meşhur âlimlerinden rivayet edilmiştir.

Yine Şâfiî âlimlerinden İbni Hacer-i Mekkî hazretleri buyuruyor ki:

Büyük hadis âlimi Ameş, İmam-ı a'zamdan birçok mesele sordu. İmam-ı a'zam, suallerinin her biri için hadis-i şerifler okuyarak cevap verdi. Ameş, İmam-ı a'zamın hadis ilmindeki derin bilgisini görünce, (Ey fıkıh âlimleri! Sizler uzman tabip, biz hadis âlimleri ise eczacı gibiyiz. Hadisleri ve bunları rivayet edenleri biz söyleriz. Bizim söylediklerimizin mânâlarını siz anlarsınız) dedi. Yine Ubeydullah bin Amr, büyük hadis âlimi Ameş'in yanındaydı. Birisi gelip, bir şey sordu. Ameş bunun cevabını düşünmeye başladı. O esnada, İmam-ı a'zam geldi. Ameş, bu suali İmam'a sorup cevabını istedi. İmam-ı a'zam, hemen cevap verdi. Ameş, bu cevaba hayran olup, (Yâ İmam! Bunu hangi hadisten çıkardın?) dedi. İmam-ı a'zam bir hadis-i şerif okudu. (Bunu senden işitmiştim) dedi.

Mezhepsizlerin Selef-i sâlihîne olan düşmanlıkları ve müctehid imamlara ve hele bunların en önde olanı, İmam-ı a'zam hazretlerine olan hasetleri, kalblerini kör ve vicdanlarını yok etmiş olacak ki, bu İslam âlimlerinin güzelliklerini, üstünlüklerini inkâr ediyorlar. Bu iftiraları, ancak din düşmanı olan mutaassıp kimseler söyleyebilir. Onların bu taassupları ise, İmam-ı a'zamın üstünlüğüne şahit olmaktadır, çünkü noksan olanların kötülemeleri, âlimlerin üstünlüğünü gösterir." (Seyf-ül-mukallidin)

 

 

Üye olmak için | Üyelikten ayrılmak için | Dini sualler için | Mail grubu sayfası

 

www.dinimizislam.com | www.mehmetalidemirbas.com | www.evlilikrehberi.net

 

26 Şubat 2011 Cumartesi

* Mahmasani

Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: cid:image001.jpg@01CBB7E0.0743C3F0

Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: cid:image002.gif@01CBB7E0.0743C3F0

28 Şubat 2011, Pazartesi

Mahmasani

.

 

Sual: İslâmi Düşünceler isimli kitapta Müslümanlığa aykırı yerler var mıdır?

CEVAP

Kitaptaki makalelerden biri, Prof. Mahmasani denilen birine aittir. İlim ehli tarafından daha önce aynı makalenin alındığı kitaba reddiye yazılmıştır. Makale bir felakettir. Birkaç örnek verelim:

Yabancı yazar, Geri kalış sebepleri bölümünde, Müslümanların geri kalışını ictihad kapısının kapatılmasına bağladıktan sonra diyor ki:

(Sünnî fukaha, ictihad kapısının kapatılmasında ve bundan böyle dört mezheble iktifa edilmesinde ittifak etmişler. Bunun neticesinde İslâm düşüncesi duraklamış, bu durum hukukta ve diğer İslâmi ilimlerde taklid ve saplantının yayılmasına sebep olmuştur.)

Sünnî fukaha diyerek, Ehl-i sünnet âlimlerini hedef alıyor. Buradan kendisinin Sünnî olmadığı anlaşılabilir.

Mahmasani, aynı sayfada, dalalet fırkalarının ictihad kapısının kapatılmasına karşı çıkışlarına alkış tutarak, onları övdükten, yağlayıp ballandırdıktan sonra diyor ki:

(Son asırlarda bunlara Abdülvehhab, Efgani, Abduh gibi müceddid âlimler de katılmışlardır. Bütün bu fakihler ile Şevkani, ictihad kapısının açık olduğunu ispat etmiştir.)

Kendisinin Sünnî olmadığı, bu yamukların yolunda olduğunu böylece belli oldu.

Reformist Mahmasani, dört mezheb üzerinde ittifak hâsıl olduğunu söylüyor. Sonra da bu ittifakı ayıplıyor. Hâlbuki Berika'da nakledilen hadis-i şerifte buyuruluyor ki:

(Ümmetimin âlimleri, dalalet üzerinde birleşmez.) [İbni Mace]

(Müminlerin [müctehidlerin] güzel gördüğü, Allah indinde de güzeldir) [İ. Ahmed]

Bu hadis-i şerifler, müctehidlerin sözbirliğinin yani ittifaklarının muhakkak doğru olduğunu göstermektedir. Müctehidlerin sözbirliğine İcma denir. İcma'ı inkâr etmenin küfür olduğu bildirilmiştir.

Reformcu Mahmasani, İslâm düşüncesi tâbirini de kullanmaktadır. İslâm, Allahü teâlânın dinidir. Düşünce ürünü değildir. İslâm düşüncesi tabirini kasıtlı olarak kullanıyorlarsa hain, bilmeden kullanıyorlarsa cahil oldukları meydandadır. Hainlerin veya cahillerin kitaplarından din öğrenilmez.

Mahmasani'nin Müceddid âlim dediği Efgani ve Abduh birer masondur. Abdülvehhab ile Şevkani ise, kendi ifadesine göre de Sünnî değildir. Sünnî olmayan kimselerin, Sünnîlik hakkında karar vermeleri çok yanlış olur.

(İlim Çin'de de olsa alın!) hadis-i şerifi için mütercim dipnotta, (Bu hadis uydurmadır) diyor. Aynı kitapta başka bir yazar, aynı hadis-i şerifi sahih olarak naklediyor. Halbuki hadis âlimlerinden imam-ı Deylemi, imam-ı Taberani, imam-ı Beyheki, imam-ı ibni Adiy, imam-ı ibni Abdilber gibi hadis âlimleri ve Hüccet-ül İslam unvanı ile meşhur olan imam-ı Gazali hazretleri sahih olduğunu bildirmektedir. Bu büyük imamların naklettiği bu hadis-i şerife uydurma diyenin dili kurur. Dipnotlarla da, sapık yazarların fikirleriyle de, okuyucunun zihni karıştırılmaktadır.

Mahmasani, Buhari'den nakledilen Acve hurması ile alakalı bir hadis-i şerifi, uydurma olarak bildiriliyor. (Çünkü ilme ve realiteye aykırıdır) diyor. Mahmasani, Buhari'deki hadis-i şerifi naklettikten sonra, (İhmal ve hata veya uydurma ve iftira yolu ile sünnete katılan binlerce benzerinden bu bir örnektir) diyor. Buhari'deki bu hadis uydurma ise, aynı kitaptaki diğer hadislere nasıl güveneceğiz? Maksadı Buhari'ye olan itimadı sarsmaktır.

İmam-ı Buharî hazretlerine, ihmallik, hata, uydurmak ve iftira etmek gibi suçlar isnat eden Mahmasani gibi reformcuların kitaplarını okumak büyük gaflettir.

 

Bugünkü şiirimiz:

· Yağma olsun

Dinimiz İslam
İnternet Radyosu

Huzura Doğru
TV

Bugünkü ilahi:
·
Aşkın İle Aşıklar

 

Üye olmak için | Üyelikten ayrılmak için | Dini sualler için | Mail grubu sayfası

 

www.dinimizislam.com | www.mehmetalidemirbas.com | www.evlilikrehberi.net

 

25 Şubat 2011 Cuma

* Hastanın nafakası

Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: cid:image001.jpg@01CBB7E0.0743C3F0

Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: cid:image002.gif@01CBB7E0.0743C3F0

27 Şubat 2011, Pazar

Hastanın nafakası

.

 

Sual: Baba, büluğa ermiş çocuğuna nafaka vermeye mecbur mudur?

CEVAP

Büluğa ermiş erkek çocuğuna nafaka vermeye mecbur değildir. Büluğa ermeyen oğlan ve her yaştaki evlenmemiş veya dul kız ve hasta veya kör olan büyük oğluna, nafakalarını babaları vermeye mecburdur.

 

Fakir ana babaya nafaka

Sual: Fakir evlat, fakir ana babasına nafaka verir mi?

CEVAP

Kazandığı, geçimini karşılayabilen fakir evladın, fakir babasına nafaka vermesi farz değildir. Fakir olan ana babasını kendi evine alıp, birlikte geçinirler.

 

Geçmiş zamanın nafakası

Sual: Kadın ölünce, kocası birkaç ay veya birkaç yıl için peşin vermiş olduğu nafakaları geri alabilir mi?

CEVAP

Verilmiş olan nafaka kadının kendi malı olduğu için onları geri alamaz. Bu mallar kadının mirasçılarına kalır.

 

Bugünkü şiirimiz:

· Âşıklar ölmez

Dinimiz İslam
İnternet Radyosu

Huzura Doğru
TV

Bugünkü ilahi:
·
Aşkın İle

 

Üye olmak için | Üyelikten ayrılmak için | Dini sualler için | Mail grubu sayfası

 

www.dinimizislam.com | www.mehmetalidemirbas.com | www.evlilikrehberi.net

 

* Kirli hava ve iki ilaç (Mehmet Ali Demirbaş'ın 27.02.2011 tarihli yazısı)

Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: logo.gif

Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: bilgi@dinimizislam.com

27 Şubat 2011, Pazar

Kirli hava ve iki ilaç

 

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:

Âhir zamandayız. İman zaafa uğradıkça, Allah korkusu azaldıkça, insanlar çok bozuk yollara giriyorlar. Bu asrın bir felaketi de, sihir ve büyünün çok revaçta olmasıdır. İman gidince kalb boş kalmaz, yerine mutlaka bir şeyler dolar. Bunun için de sihirle, büyüyle meşgul oluyorlar. Tabiî Allahü teâlânın takdiri ne ise o olur. Takdir etmezse hiçbir şey olmaz, ama tedbir almak gerekir, çünkü tedbir almak dinin emridir. Büyüklerimizin kitaplarında bu tedbirler, ilaçlar yazılıdır. Sihri, büyüyü önleyici çok ilaç vardır. Bu ilaçların şu ikisinden daha iyisi yoktur:

Birincisi, Âyât-ı hırz denilen koruyucu âyetlerdir. Peygamber efendimiz, (Yâ Resulallah, cinlerden çok sıkıntı çekiyorum, beni perişan ediyorlar) diyen bir sahabiye, bu âyetleri okumasını bildirmiştir. Bu âyetler toplanıp bir araya getirilmiştir. Kitaplardaki tarife göre, bir hafta veya kırk gün sabah güneş doğduktan ve ikindi namazından sonra ihlâsla okunursa, Allahü teâlânın izniyle bir şey kalmaz.

İkincisi, Silsile-i aliyye büyüklerinin isimlerini okumak ve onların yüzü suyu hürmetine Allahü teâlâdan istemek gerekir. Bu büyük zatlar, bir sarayın kapısıdır. Kurtulmak için saraya kapısından girmek gerekir. Burası muhafaza altındadır, insanı Cennete götürür. Bu büyük zatların her biri bir sarayın kapısıdır, bu kapılardan biri çalınırsa içeri girilir. Yeter ki edeble ve ihlâsla o kapıya yaklaşılsın.

Murada kavuşmak, sıkıntıdan kurtulmak, ticaret yapmak, başarılı olmak ve huzur içinde yaşamak isteyen, bu iki ilaca çok iyi sarılmalı. Çünkü zamanın zulmeti pek fazla ortalığı sarmış, huzursuzluk, sıkıntı, her eve girmiş durumdadır. Kirli hava benim evime girmesin dense de bu mümkün değildir, çünkü hava her yere girer.

Mübarek bir zata, (Efendim, sohbette bulunmak çok iyi oluyor, çok istifade ediyoruz, fakat dışarı çıktıktan bir müddet sonra o güzellikten bir şey kalmıyor. Bunun sebebi nedir acaba?) diye sorarlar. O zat da, (Kirli hava o kadar çok ki, her yeri dolduruyor. Buna zamanın zulmeti derler) buyurur. Bu zulmetten kurtulmak için, mümkünse büyüklerle beraber olmaya, kitaplarını, hayatlarını okumaya çalışmalı. Çoluk çocukla Allahü teâlânın emir ve yasaklarından konuşmaya gayret etmeli. Peygamber efendimiz, (Her şeyin bir şifası vardır, kalbin şifası zikrullahtır) buyuruyor. Zikrullah, Allahü teâlâyı anmak veya Onu hatırlatan şeylerden bahsetmek demektir...

 

 

Üye olmak için | Üyelikten ayrılmak için | Dini sualler için | Mail grubu sayfası

 

www.dinimizislam.com | www.mehmetalidemirbas.com | www.evlilikrehberi.net