31 Mayıs 2012 Perşembe

* Güneş ve aynalar (Mehmet Ali Demirbaş'ın 02.06.2012 tarihli yazısı)

02 Haziran 2012, Cumartesi

Güneş ve aynalar

 

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:

Güneşin karşısına bir ayna konsa, bu aynanın karşısına başka bir ayna daha konsa, ilk aynadaki görüntü, diğer aynada da görünür. Bir üçüncü ayna daha konsa orada da Güneş görünür. Aynalar konuldukça böyle devam eder. Araya tahta veya kütük girerse görüntü biter. Peygamber efendimiz de manevî bir Güneş'tir, dünyadaki bütün Müslümanların hepsine rüşt, hidayet, vilayet hep Ondan gelir, kaynak Odur. Onun da karşısında aynalar var. Bunlar Eshab-ı kiram ve sonraki mürşid-i kâmillerdir.

Önce o Güneş, Eshab-ı kiramın aynalarına yansıdı. O aynalardan da silsile yoluyla bütün Müslümanlara intikal etti. Peygamber efendimiz, mübarek kalbinde ne varsa, hepsini Ebu Bekr-i Sıddîk hazretlerinin kalbine aktardı. O da kalbindekileri Selman-ı Farisi hazretlerine aktardı ve bu şekilde silsile yoluyla büyüklerimize kadar intikal etti. Arada bir tahta, yani bir bid'at yok. Hep aynadan aynaya intikal ettiği için, Resulullah'ın kalbinden çıkan nura hepimiz kavuştuk. Bu nur bize, hem dünyada, hem kabirde, her yerde yeter. O nur bir cevherdir, Allahü teâlâ, o nuru çöplüğe koymaz. Silsile-i aliyye büyüklerini sevenlerin kalbleri kıymetli ki, Allahü teâlâ bu cevheri o kalblere koymuştur.

Büyüklerimiz, (Bizi görmek isteyen, kitaplarımızın satırlarının arasında bulur) buyurmuştur. Onun için büyüklerin kitapları varken, başka şeylerle uğraşmak akıl kârı değildir. Yine büyüklerimiz, (Bir şeye, kavuşan, her şeye kavuşur. O bir şeye kavuşmayan, hiçbir şeye kavuşamaz) buyuruyor. Büyük bir zata kavuşan her şeye kavuşmuş olur. Ama her yere bağlanmaya çalışan, hiçbir şeye kavuşamaz.

Bir talebe, aşka gelip, (Yâ Rabbi, hocama hayırlı uzun ömür ver, onu başımızdan eksik etme!) diye dua etmeye başlayınca, hocası şaşırır, (Hayırdır kardeşim ne oldu?) diye sorar. Talebe, (Efendim, siz hep konuşun, anlatın diye dua ettim. Çok güzel, çok tatlı anlatıyorsunuz, hücrelerimize kadar işliyor) der. Hocası, (Peki bunun sebebini biliyor musun?) diye sorar. Talebenin, (Bilmiyorum efendim) demesi üzerine hocası der ki:

(Kardeşim, ben hayatımda bir gün olsun, mübarek hocamızı düşünmeden, onlara sığınmadan konuşmadım, kendimden tek bir laf etmedim. Hep ondan öğrendiklerimi naklediyorum. Yani tahta olmadım, ayna oldum. Dolayısıyla siz beni değil, aslında hocamızı dinliyorsunuz, o yüzden feyze kavuşuyorsunuz, konuşmalar tatlı geliyor, hepimize tesir ediyor...)

 

 

Dini sualler için | Üye olmak için

 

Üyelikten ayrılmak için: Google | Yahoo

 

Mail grubu sayfası: Google | Yahoo

 

www.dinimizislam.com | www.mehmetalidemirbas.com | www.evlilikrehberi.net

 

* Ayakları yıkamak

01 Haziran 2012, Cuma

Ayakları yıkamak

 

Sual: Maide sûresinin 6. âyetini, (Ayakları yıkamak değil, mesh etmek farzdır) diye yorumlayanlar ve (Mestlere mesh edilmez) diyenler var. Bunlar yanlış değil mi?

CEVAP

Elbette yanlıştır. Dinde, bid'at ehlinin yorumları değil, Ehl-i Sünnet âlimlerinin bildirdiği hüküm geçerlidir. Ehl-i sünnet âlimleri, Kur'an-ı kerimi en iyi açıklayan Resulullah efendimizin uygulayışını esas almışlar ve ayakların yıkanması gerektiğini sağlam vesikalarla bildirmişlerdir. İmam-ı Kurtubî hazretleri, (Peygamber efendimizin uygulamasından sabit olan hüküm, ayakları mesh etmek değil, yıkamaktır) buyurdu. (Cami-ul-ahkâm)

Üç hadis-i şerif meali de şöyledir:

(Mümin, abdestte yüzünü yıkayınca, gözüyle işlediği günahlar su ile yüzünden dökülür, ellerini yıkayınca elleriyle işlediği günahlar, ayaklarını yıkayınca da yürüyerek işlediği bütün günahları su ile dökülür. Abdest tamamlanınca günahlarından temizlenmiş olur.) [Müslim, Tirmizi, Muvatta]

(Abdest alırken ağzına, burnuna su çekip yüzünü yıkayınca, bu uzuvlarla işlediği günahlar sularla dökülür. Dirseklere kadar kollarını yıkayınca, günahları parmakların uçlarından, başını mesh edince, saçlarından, topuklarına kadar ayaklarını yıkayınca, günahları suyla birlikte akar gider.) [Müslim, Nesai, İbni Mace, Muvatta]

Hazret-i Osman abdest alırken, üç defa ellerini yıkadı, sonra üç defa ağzını ve burnun içini, sonra üç defa yüzünü, üç defa dirseklerine kadar sağ ve sol kolunu yıkadı, sonra da başının tamamını mesh edip üç defa sağ ayağını, üç defa sol ayağını topuklarına kadar yıkadı. Sonra, "Resulullah böyle abdest alıyor" dedi. (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi)

Mesh, ayaklara değil, ancak mestlere yapılır. Resulullah efendimiz, mestlere mesh etmiş, mestlere nasıl mesh edileceğini de bildirmiş, (Böyle mesh edersiniz) buyurmuştur. Eshab-ı kiram da aynısını uygulamıştır.

İmam-ı a'zam hazretleri, (Ehl-i sünnet itikadı şöyledir: İki kayınpederin, yani hazret-i Ebu Bekir'le hazret-i Ömer'in en üstün olduklarına inanmak, iki damadı yani hazret-i Osman'la hazret-i Ali'yi sevmek, ayaklara giyilen meste mesh etmenin caiz olduğuna inanmak, iyi kötü her Müslüman imamın arkasında namaz kılmaktır) buyurdu. (Kurret-ül ayneyn fi-taftil-iş-şeyhayn, Mektubat-ı Rabbani 2/36)

Resulullah, mestlerin üstünü mesh edince, (Yâ Resulallah, yoksa ayaklarınızı yıkamayı unuttunuz mu?) dediler, (Hayır unutmadım, siz unuttunuz. Allahü teâlâ, bana, mestlerin üstüne mesh etmemi emretti) buyurdu. (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesai, Muvatta)

Peygamber efendimiz fetih gününde abdestte mestlerine mesh edince, Hazret-i Ömer, (Yâ Resulallah, bugün, yeni bir şey yaptın) dedi. Peygamber efendimiz, (Yâ Ömer, doğru yaptım) buyurdu. (Müslim, Ebu Davud, Tirmizî, Nesaî)

Hazret-i Mugire İbni Şu'be anlatır: Ayaklarını yıkaması için Resulullah'ın mestlerini çıkarmak istedim. Bana, (Hayır çıkarma, mestlerimi abdestli olarak giydim) buyurup üstlerini meshetti. (Buhari, Müslim)

Resulullah, abdest aldı, ayaklarındaki Habeş sultanı Necaşi'nin hediye ettiği siyah mestlerin üstüne mesh etti. (Ebu Davud, Ahmed, Tirmizî)

Hazret-i Âişe'ye mestler üzerine meshin müddeti sorulunca, (Ebu Talib'in oğluna sorun, çünkü o, seferde Resulullah'ın yanında çok bulundu) buyurdu. Hazret-i Ali'ye soruldu. O da, (Resulullah, mesh müddetini seferi olan için, üç gün [72 saat]; mukim olan için de bir gün [24 saat] olarak bildirdi) dedi. (Müslim, Nesaî)

(Meste mesh müddeti, seferi için üç gün, mukim için bir gündür.) [Buhârî, Müslim, Tirmizî, Ebu Davud, Nesaî]

Hazret-i Ali, (Din, akılla, görüşle olsaydı, mestin üstünü değil de, altını mesh etmek gerekirdi. Hâlbuki Resulullah, mestlerinin üstünü mesh ederdi) buyurdu. (Ebu Davud)

Eshab-ı kiramdan Hazret-i Ali, İbni Mes'ud, Berâ, Enes, Ebû Umâme ve Sehl bin Sa'd gibi zatlar, mest vasfına haiz kalın çoraba da meshi caiz görmüşlerdir. İmam-ı Süfyan-ı Sevrî, İmam-ı İbni Mübarek, İmam-ı Şâfiî, İmam-ı Ahmed ve İmam-ı İshak gibi âlimler de, aynı şeyi bildirmişlerdir. (Ebu Davud, Tirmizî)

 

Güller sümbüller

 

Güller, sümbüller,

Öten bülbüller,

Yanık gönüller,

Mevlâ'yı ister.

 

Canlar, cananlar,

Hakk'ı ananlar,

Aşkla yananlar,

Mevlâ'yı ister.

 

Zikreden zâkir,

Şükreden şâkir,

Sabreden fakir,

Mevlâ'yı ister.

 

Yüreği yanan,

Allah'ı anan,

Tevbeyle yunan,

Mevlâ'yı ister.

 

İşine özen!

Kurulur düzen,

Hak yolda gezen,

Mevlâ'yı ister.

 

Kelimeler:

 

Zâkir: Zikreden

Şâkir: Şükreden

Yunmak: Yıkanmak, temizlenmek

 

 

Dinimiz İslam
İnternet Radyosu

Huzura Doğru
TV

Bugünkü ilahi:
·Şeyh Eşiğinden

 

Dini sualler için | Üye olmak için

 

Üyelikten ayrılmak için: Google | Yahoo

 

Mail grubu sayfası: Google | Yahoo

 

www.dinimizislam.com | www.mehmetalidemirbas.com | www.evlilikrehberi.net

 

 

* Cuma tebriği

30 Mayıs 2012 Çarşamba

* Mezhepsize mezhepsiz demek (Mehmet Ali Demirbaş'ın 01.06.2012 tarihli yazısı)

01 Haziran 2012, Cuma

Mezhepsize mezhepsiz demek

 

Sual: (Mezhepsize mezhepsiz demek, ona hakaret olacağı için caiz olmaz) deniyor. Günümüzde birçok mezhepsiz âlim var. Mezhepsize mezhepsiz demek niye caiz olmuyor? Mesela Mason Abduh'a mezhepsiz dense dinen caiz olmaz mı?

CEVAP

Aklı olmayana akılsız, dini olmayana dinsiz, parası olmayana parasız demek ne kadar normalse, mezhebi olmayana da mezhepsiz demek o kadar normaldir.

Mason Abduhcular, mezhepsiz olmayı fazilet biliyorlar ve mezhepsiz olduklarını da gizlemiyorlar. Mezhepsiz olmayı büyüklük sanıyorlar. (Biz mezhep taklit etmeyiz, tahkik ederiz) diyerek bir mezhebe uymuyorlar, kendi anladıklarına uyuyorlar. Her mezhepteki hükümlerden akıllarına yatanları alanlar olduğu gibi, mezhep hükümlerine hiç tenezzül etmeyip, âyet ve hadisten kendi anladıklarına uyanlar da vardır. Böylece katmerli mezhepsiz olduklarını gösteriyorlar.

Bütün mezhepsizler, kendilerini mutlak müctehid olarak gösteriyorlar. Mezhepte müctehidliği bile kabul etmiyorlar. Kabul etseler, bir mezhebe göre hüküm verecekler, mezhepten kurtulamayacaklar, yani istedikleri gibi süper mezhepsiz olamayacaklar. İmam-ı Ebu Yusuf ve İmam-ı Muhammed gibi büyük âlimler bile, kendilerinin mutlak müctehid olduklarını söylememişler, mezhep içinde ictihad etmişlerdir. Süperler, mezhep içindeki ictihadla bile yetinmeyip, mezhepler üstü ictihad yapmaya kalkıyorlar.

Yabancı birkaç mezhepsizin ismini verelim: Ahmet Kadiyani, Behaullah, Efgani, İbni Hazm, İbni Rüşd, İbni Sebe, Şevkanî, Elbanî, Abduh, İbni Abdülvehhab Necdi, Ebu Zehra, İkbal, Sıddık Hasan Han, Reşat Halife, Reşit Rıza, S. Sabık, Mevdudî, Yusuf Kardavî, Zuhaylî...

Yerli mezhepsizlerin listesinin de verilmesi isteniyor. Bir ölçü verirsek, bunları bilmek kolaydır. Kim bu mezhepsizleri büyük âlim olarak bildiriyorsa, onların da mezhepsiz olduğu anlaşılmış olur. İyi bilinmeli ki, yerli mezhepsizler bunlardan çok ileri geçmiştir.

 

Camiye verilecek para

Sual: Babam, (Şu parayı al, bir camiye ver!) dedi. Bu parayı İslam âlimlerinin kitaplarını dağıtarak emr-i maruf yapan yerlere vermek caiz olur mu?

CEVAP

Elbette olur. İslamiyet'i yaymak için verilmiş olur, daha önemlidir.

 

 

Dini sualler için | Üye olmak için

 

Üyelikten ayrılmak için: Google | Yahoo

 

Mail grubu sayfası: Google | Yahoo

 

www.dinimizislam.com | www.mehmetalidemirbas.com | www.evlilikrehberi.net

 

* Sigarasız dünya günü

31 Mayıs 2012, Perşembe

Sigarasız dünya günü

 

TÜTÜN SAĞLIĞA ZARARLIDIR

(Bu yazı Türk Toraks Derneği tarafından gönderilmiştir.)

 

1987 yılından itibaren Dünya Sağlık Örgütü, her yılın 31 Mayıs gününü "Sigarasız dünya günü" olarak kabul etmiştir. Dünya Sağlık Örgütü'nün bu yıl için belirlediği tema "Tütün Endüstrisi Müdahalesi"dir.

Unutmayalım ki; tütün ürünleri kullanıcısının ölümüne ve/veya sakat kalmasına yol açtığı bilindiği hâlde, yasal olarak satılmasına izin verilen tek ticari maldır. Gerçekten de, dünyada 21. yüzyılda bir milyar insanı öldüreceği öngörülen bu malın serbestçe satışına halen neden izin verildiği anlaşılabilir gibi değildir.

Öte yandan tütün ürünlerini satmak tütün endüstrisi açısından oldukça kazançlı bir iştir. 2010 yılında tütün endüstrisinin yıllık cirosu 346, kazancı ise 35 milyar dolara ulaşmıştır. Yani tütün endüstrisinin ekonomik gücü Suudi Arabistan, Venezüella, Polonya ve İsveç ülkelerinin gayri safi yurt içi millî hâsıla geliri kadardır.

Tütün endüstrisi kazancının azalmaması için bir takım stratejiler uygulayarak ülkelerin tütün kontrolü politikalarını etkisizleştirmeye çalışmaktadır. Bu stratejiler arasında;

·                         Kazancını azaltmayacak kimi düzenleme ve kısıtlamaları kabul etmek ve destekler görünmek ya da kendi yararına kullanmak,

·                         Ülkelerde hayata geçirilen uygulamaları hukuk yoluyla engellemeye çalışmak,

·                         Ülkelerin gümrük idareleri ile birlikte çalışmak ve gümrük memurlarına kaçakçılıkla ilgili eğitim vermek ve kendi çıkarları doğrultusunda etkilemeye çalışmak,

·                         Kamusal alanda karar yetkisini elinde tutan ve/veya topluma örnek model oluşturan kişileri kendi çıkarları doğrultusunda siyasi ve/veya ekonomik baskı altına almak,

·                         Hayırseverlik adı altında gerçekleştirdiği "kurumsal sorumluluk projeleri" aracılılığıyla toplumsal meşruiyet ve onay sağlamak,

·                         Tütün ürünlerinin kullanımının yol açabileceği zararın çeşitli yollarla azaltılabileceğine dair politika yapmak ve bu yolla ürünlerinin süreğenliğini sağlamak

·                         Tütün ürünlerine karşı çıkan kişi ve/veya yapıları sindirmek, yıldırmak, tehdit etmek sayılabilir.

Ne mutlu ki Türkiye bugün itibariyle tütün kontrolü alanında tüm dünyaya örnek olabilecek bir konumdadır.

Ancak tütün endüstrisinin bugün itibariyle Türkiye'nin de içerisinde bulunduğu pek çok ülkede "afet yardımı", "eğitim", "açlık", "yoksulluk" ve "kırsal alanda hayat şartları" başlıklarında çeşitli "kurumsal sorumluluk projeleri" adı altında toplumsal meşruiyetini korumaya çalıştığı görülmektedir.

Bu çerçevede bir tütün endüstrisi şirketinin 2011 yılında Türkiye'de çalışan çeşitli sivil kurumlara yaptığı hibe yardımının dünyadaki gerçekleşen toplam yardımın dörtte birine karşılık geldiği bilinmektedir. Bu durumun kabullenilmesi mümkün değildir.

Türk Toraks Derneği Tütün Kontrolü Çalışma Grubu olarak tütün endüstrisinin yapabileceği en büyük "kurumsal sorumluluk projesi"nin ölüm ve hastalık satmaktan vazgeçerek kendi üretimini sonlandırması olduğuna inanıyoruz.

Bunun dışındaki her türlü "sosyal sorumluluk" projesinin ise ölüm ve hastalık satarak para kazanan tütün endüstrinin kendisini aklama ve topluma olumlu mesajlar verme çabası olduğunu biliyoruz. 

31 Mayıs 2012 Sigarasız dünya günü nedeniyle tütün kontrolü mücadelesi çalışmalarını engellemeye ve zayıflatmaya çabalayan tütün endüstrinin taktiklerine karşı karar vericileri ve tüm toplumu gençleriyle, erişkinleriyle, kadınlarıyla, erkekleriyle duyarlı olmaya davet ediyoruz.

Kamuoyuna saygı ile duyurulur.

 

TÜRK TORAKS DERNEĞİ

TÜTÜN KONTROLÜ ÇALIŞMA GRUBU

 

 

 

* Zina edenin evlenmesi

31 Mayıs 2012, Perşembe

Zina edenin evlenmesi

 

Sual: Bir bayan veya erkek, çok kişiyle zina etse, sonra bu işleri bıraksa, Allah, onun tevbesini kabul eder mi? İkincisi, bu kimsenin evlenmesinde bir sakınca var mıdır? Durumu evleneceği kimseye söylemesi gerekir mi? Söylemezse ne olur?

CEVAP

1- İnsan, ne kadar büyük, ne kadar çok günah işlerse işlesin, tevbe edip bir daha işlemeyince, Allahü teâlâ affediyor, hiç işlememiş gibi muamele ediyor. Önemli olan, sözünde durmak, tevbesinde sadık olmak, yani bir daha işlememektir. (Bir daha işlerim, yine tevbe ederim) dememeli. Samimi olarak tevbe edince bütün günahlar affoluyor, affedilmeyen günah yoktur. Azılı kâfir tevbe edince affediyor. Tevbe edince, zinayı da ve başka günahları da elbette affeder.

2- Dinen, evlenmekte bir mahzur yoktur. Bu işi açıklamak çok sıkıntılara sebep olur. Gizlenir de ortaya çıkarsa bu sefer de, karşı taraf kandırılmış duruma düştüğünü görür. Bunu çok kimse hazmedemez, tatsız olaylar olabilir. Cinayete bile sebebiyet verebilir.

Yapılan günahlar ona aittir, evleneceği kişiye bu günahlar yazılmaz, fakat karşı tarafı da, kandırılmış, aldatılmış duruma düşürmemeli.

 

Mümkün mü hiç?

 

Göçer dünyanın dibi,

Ölmemek mümkün mü hiç?

Kurumuş bir gül gibi,

Solmamak mümkün mü hiç?

 

Dostu düşmanı tanı!

Öğren doğru imanı!

Emanet olan canı,

Vermemek mümkün mü hiç?

 

Terk edesin gülmeyi,

Bırak çanak çömleği,

Yakasız ak gömleği,

Giymemek mümkün mü hiç?

 

Hastalandın kaç kere,

Verilmez başka süre,

Böcekli kara yere,

Girmemek mümkün mü hiç?

 

Hoca Hak de, her demde!

Dikkat et her dönemde!

Kalıp da Cehennemde,

Yanmamak mümkün mü hiç?

 

 

Dinimiz İslam
İnternet Radyosu

Huzura Doğru
TV

Bugünkü ilahi:
·Şehitlerin Ser Çeşmesi

 

Dini sualler için | Üye olmak için

 

Üyelikten ayrılmak için: Google | Yahoo

 

Mail grubu sayfası: Google | Yahoo

 

www.dinimizislam.com | www.mehmetalidemirbas.com | www.evlilikrehberi.net

 

 

29 Mayıs 2012 Salı

* Denizde damlaya talip olmak! (Mehmet Ali Demirbaş'ın 31.05.2012 tarihli yazısı)

31 Mayıs 2012, Perşembe

Denizde damlaya talip olmak!

 

Sual: Bir kimse kaza namazı kılmayıp ömür boyu Teheccüd, Kuşluk ve Evvabin gibi sünnet olan nafile namazlar kılsa, kaza namazı borcundan kurtulmuş olur mu?

CEVAP

Asla kurtulmuş olmaz. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:

Farzların yanında nafilenin hiç kıymeti yoktur. Deniz yanında damla bile değildir. (1/260)

Ömür boyu kıldığı bütün nafileler, bir farz namazın sevabına kavuşamaz. İslam âlimleri, (Farz kazası olanın nafilelerle meşgul olması ahmaklıktır) buyuruyor. Bir farzı vaktinde yapmanın sevabı ile, kazasını ödemekle elde edecek sevab arasında dağlar kadar fark vardır. Mesela bir kimse, Ramazan ayında farz bir orucu tutamayıp sonra kaza etse, hattâ ömür boyu nafile oruç tutsa, o bir günün sevabına kavuşamaz. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:

(Ramazanda bir gün oruç tutmayan, onun yerine bütün yıl oruç tutsa, Ramazandaki o bir günkü sevaba kavuşamaz.) [Tirmizi]

Bu hadis-i şerif, farzları vaktinde eda etmenin önemini açıkça gösteriyor. Kaza etmekle bile bu sevaba kavuşulamayacağı bildiriliyor. Hele kaza etmeyip de nafilelerle meşgul olmak çok büyük ahmaklıktır. (Fütuh-ul-gayb, Bey ve şira risalesi)

Sünnetlerin de nâfile hükmünde olduğu, bütün fıkıh kitaplarında açıkça yazıyor. (Halebi)

 

Mâlikî'de mest

Sual: Maliki'de, mestin lastik veya plastik olması caiz midir? Mutlaka deriden olması şart mıdır?

CEVAP

Şart değildir. Lastik veya plastik de olabilir. Lastiğe suni deri de deniyor. (Mâlikî'de mestin deriden olması gerekir) demek, (Deri vasfına haiz olması gerekir) demektir.

Mâlikî'de, mest üzerine, birinci abdest bozulmadan önce, ikinci bir mest, çizme, plastik, naylon, lastik ayakkabı giyse, bunun üzerine mesh edebilir. (S. Ebediyye)

Mâlikî'de, deriden yapılmayan mestler üzerine mesh sahih olmaz, ancak alt ve üstü deriden yapılıp da, yan tarafları keçeden veya ketenden yapılmış olursa caiz olur. (El fıkh-u alel mezahib-i erbaa)

 

Müslümana kâfir demek

Sual: (Müslümana kâfir diyenin kendisi kâfir olur) buyuruluyor. Hakaret niyetiyle Müslümana (Sen ne kâfirsin) demek de küfür olur mu?

CEVAP

Bir Müslümanı kötülemek için, kâfir demek küfür olmaz. Kâfir olmasını isteyerek söylemek küfür olur. (İ. Ahlakı)

 

 

Dini sualler için | Üye olmak için

 

Üyelikten ayrılmak için: Google | Yahoo

 

Mail grubu sayfası: Google | Yahoo

 

www.dinimizislam.com | www.mehmetalidemirbas.com | www.evlilikrehberi.net