31 Aralık 2014 Çarşamba

* Evliya zatlara derece tâyin etmek (Mehmet Ali Demirbaş'ın 02.01.2015 tarihli yazısı)

 

BİSMİLLÂHİRRAHMÂNİRRAHÎM

Esselâmü aleyküm ve

rahmetüllahi ve berekâtühü

 

02 Ocak 2015, Cuma

Evliya zatlara derece tâyin etmek

 

 

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:

Şah-ı Nakşibend hazretleri, (Yolumuzun başı, ortası, sonu edeptir. Hiçbir edebsiz, Allah’ın sevgili kulu olamaz) buyuruyor. Bağdat'a uzak bir yerde yaşayan bir talebe, Mevlana Hâlid-i Bağdadî hazretlerini çok seven, hep ondan anlatan hocasına gelip der ki:

- Efendim, evdeki kitaplığımda büyüklerimizin kitapları var. Mesela İmam-ı Rabbânî hazretlerinin ve oğlu Muhammed Mâsum hazretlerinin Mektubat'ı var, Mevlana Hâlid-i Bağdadî hazretlerinin İtikadnâme kitabı var. Bunları dizerken veya okuyup birbirinin üstüne koyarken, İmam-ı Rabbânî hazretleri daha büyük diye, Mektubat'ı üste koyuyorum, sonra oğlunun Mektubat'ını koyuyorum ondan sonra da Mevlana Hâlid-i Bağdadî hazretlerinin kitabını koyuyorum. İçimde bir sıkıntı olduğu için soruyorum. Acaba, bu yaptığım doğru mu?

Hocası der ki:

- Bu büyüklere derece tâyin etmek, bu daha büyük demek, kimsenin haddi değildir. Bir tek şunu biliyoruz: Hepsinin kalbinde, Peygamber efendimizin mübarek kalbindeki emanetlerin bulunduğunu söyleriz, daha fazlasını bilmeyiz. Büyüklerin meydanında küçüklerin işi olmaz. Bu din, edep dini, haddini bilme dinidir. Herkes haddini bilmelidir. Şimdi zamanın büyüğü, Mevlana Hâlid-i Bağdadî hazretleridir. Biz, dinimizi ondan öğrendik. Bu büyükleri bize o tanıttı, o sevdirdi. O mübarek zatların kitaplarını açıklayıp bize vermişse, (Bu kitapları okuyun, evinizde sadece bunları bulundurun!) demişse, artık o kitaplar bizim için Mevlana Hâlid-i Bağdadî hazretlerinin kitabı olmuş olur. Böyle olunca da, hocamızın kitapları arasında da ayrım yapmak, yani bu kitabı daha kıymetli diyerek bir kitabı diğerlerinin üstüne koymak, ayrı bir edepsizlik olur. İmam-ı Rabbânî hazretlerine, Muhammed Masum hazretlerine ve bütün büyüklere giden yol, şimdi, Mevlana Hâlid-i Bağdadî hazretlerinin mübarek kalbinden geçer. Bu kalbden geçmeyen, hiçbir büyükten istifade edemez. İstifade edemediği gibi, aynı zamanda suç işlemiş olur. O andaki yetkiliyi kabul etmemiş, kusurlu görmüş olur. Niyetine göre felakete bile gider. Çünkü vârise ne yapılsa, Peygamber efendimize gider.

Demek ki, bugün hocamızın kitapları arasında da ayrım yapmak, mesela daha kıymetli diyerek, Mektubat Tercümesi’ni, Tam İlmihâl’in üstüne koymak da yanlış olur. Biz evliya zatlara da, kitaplarına da derece tâyin edemeyiz.

 

Twitter’da paylaş   |   Facebook’ta paylaş

 

 

 

 

 

 

Dini sualler için | Üye olmak için

 

Üyelikten ayrılmak için: Google | Yahoo

 

Mail grubu sayfası: Google | Yahoo

 

www.dinimizislam.com | www.mehmetalidemirbas.com | www.myreligionislam.com

 

 

* Tercüme nasıl yapılır?

 

BİSMİLLÂHİRRAHMÂNİRRAHÎM

Esselâmü aleyküm ve

rahmetüllahi ve berekâtühü

 

1 Ocak 2015, Perşembe

Tercüme nasıl yapılır?

 

 

Sual: Bir yazar, İbni Âbidin’den alındığı bildirilen bir hüküm için, (Tam İlmihâl'de yazıyorsa da ben araştırdım, İbni Âbidin’de öyle bir şey yok) dedi. Doğru mu acaba?

CEVAP

O konuyu ve benzer konuları, Tam İlmihâl’i hazırlayan merhum Hocamıza arz etmiştik. Mesela yukarıda bildirilen husus için, (Biz onu İbni Âbidin’deki filan yer ile falan yeri birleştirerek yazdık) diye cevap vermişlerdi. Yani iki cümle farklı yerlerden alındığı için, o hâliyle aynı yerde bulunmaması normaldir.

Hocamız kitaplardan alırken, kelime kelime tercüme etmiyorlar, oradaki maksadı yazıyorlardı. Bunun için Tam İlmihâl’de geçen her ifadeyi, alınan kaynağında aynı kelimelerle bulmak zordur. Yine âyet-i kerimelerin ve hadis-i şeriflerin tercümelerini yazarken de, kelime kelime değil, orada anlatılmak istenen maksadı, yani muteber tefsirlerden alarak mealini yazıyorlardı. Bundan dolayı, piyasadaki bazı insanlar bu tercümeleri anlayamadıkları için yanlış olduğunu söylüyorlar.

Meseleyi bilmediği için böyle söyleyenler olduğu gibi, bu kitaplara itibar edenlerin zihinlerinde soru işaretleri oluşturmaya çalışan art niyetliler de vardır. Böyle kötü niyetli kimselere de, etiketi ne olursa olsun, kesinlikle itibar etmemelidir.

Twitter’da paylaş   |   Facebook’ta paylaş

 

 

Eden bulur

Eden kendine eder, herkes ettiğin çeker!

İğneden ipliğe dek, sorulur teker teker.

 

 

 

 

 

Dinimiz İslam
İnternet Radyosu

Huzura Doğru
TV

Bugünkü ilahi:

· Ötme Ötme Bülbül

 

Dini sualler için | Üye olmak için

 

Üyelikten ayrılmak için: Google | Yahoo

 

Mail grubu sayfası: Google | Yahoo

 

www.dinimizislam.com | www.mehmetalidemirbas.com | www.myreligionislam.com

 

 

Mezhepler Kitabı - Sinan YILMAZ

Mezhepler Kitabı - Sinan YILMAZ 

Önsöz

Asrımız maalesef birçok manevi hastalığı içinde barındırmaktadır. Ahir zaman olması sebebiyle manevi hastalıklar hızla yayılmakta, panzehir hükmündeki ilimlerden yoksun olanlar da bu hastalıklara yakalanarak uhrevi hayatlarını perişan etmektedirler.

Bu hastalıklardan biri de mezhepsizlik hastalığıdır. Sizler de birçok kişiden şu sözleri duymuşsunuzdur:"Ben Kur'an'da olana bakarım. Kendi hükmümü kendim çıkartabilirim. Niçin bir mezhebe tabi olacağım ki? Peygamberin mezhebi mi vardı? Benim mezhebim peygamberin yoludur, ben mezhep falan tanımam."

Bu ve benzeri sözleri mezhepsizlerin ağzından oldukça fazla duymuşsunuzdur. Dedik ya vakit ahir zaman, imanların kuş olup uçtuğu, manevi hastalıkların insanları kuşattığı bir zaman…

Feyyaz Bilişim Hizmetleri olarak bizler üzerimize imanı muhafaza vazifesini aldık. Manevi hastalıklara karşı şifa hükmündeki eserleri hazırlamayı kendimize bir vazife edindik. Bununla da Rabb'imizin rızasını talep ettik. Bu eserdeki maksadımız, Müslümanları tehdit eden bu mezhepsizlik hastalığına bir set çekmek, bu hastalıkla yaralanmış gönüllere bir derman ulaştırmak ve mezhebi terk ederek insanları mezhepsizliğe davet eden bedbahtların ne kadar yanlış bir yolda olduklarını akıl ve vicdan sahiplerine göstermektir.

Bu eserde iki hayali arkadaşa misafir olacak ve onların aralarındaki konuşmaları takip edeceksiniz. Bu arkadaşlardan birisi mezhepsiz ve mezhepsizliği savunan kişidir. Diğeri de bir mezhebe tabi olmanın gerekliliğine inanan kişidir.

Bu eseri kim aklını hakem yaparak vicdanıyla izlese, inşaallah mezhepsizlik hastalığından kurtulur. Bu eserde bir mezhebe tabi olmanın lüzumu iki kere iki dört eder katiyetinde ispat edilmiştir. Yardım ve inayet, hidayet ve selamet Allah'tandır. Şimdi hayali iki arkadaşın münazarasına misafir oluyoruz…

Kitabın tamamını indirmek için tıklayınız (pdf)

 

--
--
Bu gruba aboneliğinizi iptal etmek için şu adrese e-posta gönderin:
sorularla-islamiyet+unsubscribe@googlegroups.com

---
Bu iletiyi Google Grupları'ndaki "Sorularla Islamiyet" grubuna abone olduğunuz için aldınız.
Bu grubun aboneliğinden çıkmak ve bu gruptan artık e-posta almamak için sorularla-islamiyet+unsubscribe@googlegroups.com adresine e-posta gönderin.
Daha fazla seçenek için https://groups.google.com/d/optout adresini ziyaret edin.

30 Aralık 2014 Salı

* Resulullah'ı övmek, Mevlid okumak ibadettir (Mehmet Ali Demirbaş'ın 01.01.2015 tarihli yazısı)

 

BİSMİLLÂHİRRAHMÂNİRRAHÎM

Esselâmü aleyküm ve

rahmetüllahi ve berekâtühü

 

01 Ocak 2015, Perşembe

Resulullah’ı övmek, Mevlid okumak ibadettir

 

 

Sual: Mevlid okumak bid’at midir?

CEVAP

Hayır, bid’at değil, sevabdır. Selefî denilen kimseler, Resulullah efendimizi öven ve ondan şefaat, yardım isteyen Müslümanlara müşrik damgasını basıyorlar. Bazıları da, bunu açıkça söyleyemedikleri için, Mevlid’e bid’at diyorlar. Resulullah’ı övmek bid’at olmaz. Bu övgüden ancak Allahü teâlâyı sevmeyen rahatsız olur, çünkü Allahü teâlâ onu övmekte, mealen (Resulüm, biz seni âlemlere rahmet olarak gönderdik) buyurmaktadır. (Enbiya 107)

Erkek kadın karışık olmadan, çalgı, müzik ve başka haram karıştırmadan Allah rızası için mevlid veya başka benzeri kasideler okumak, salevat-ı şerife getirmek, tatlı şeyler yedirip içirmek, hayrat ve hasenat yapmak, böylece o gecenin şükrünü yerine getirmek müstehabdır. (Ni’met-ül-kübrâ, Hadika, M. Nasihat)

 

Mevlid kandili için oruç

Sual: Mevlid Kandili için oruç tutulur mu?

CEVAP

Evet, iyi olur. Mevlid Kandili, Resulullah’ın doğum günüdür. Peygamber efendimiz, pazartesi günleri niye oruç tuttuğu sorulunca, (Bugün dünyaya geldim. Şükür için oruç tutuyorum) buyurdu. (Müslim)

Mevlid Kandili sebebiyle oruç tutmak isteyen, 2-3 veya 3-4 Ocak günleri tutmalı.

 

İbadete haram karıştırmak

Sual: Mevlid-i şerifi halk müziği yerine tasavvuf müziği ile mi okumalı?

CEVAP

İlahi ve mevlid okumak ibadettir. Adına "tasavvuf müziği" de dense, çalgının her çeşidi haramdır. İbadet etmeye, Kur’an okumaya, namaz kılmaya, zikir çekmeye haram karıştırmak küfür olur. Çünkü İmam-ı Gazâlî hazretleri buyuruyor ki: Resulullah’ın geldiği bir evde, küçük zenci kızlar [cariyeler] tef çalıp şarkı söylüyorlardı. Şarkıyı bırakıp, Resulullah’ı övmeye başladılar. Resulullah, (Onu bırakın, oyun arasında beni övmeyin! Beni övmek [mevlid, ilahi okumak] ibadettir. Eğlence, oyun arasında ibadet caiz değildir) buyurdu. (İhya)

İbni Âbidin hazretleri de buyuruyor ki: Tarikatçıların sallanıp oynamalarına raks denir. Fıkıh âlimleri, (Raksı helâl sayıp, bilhassa tefle oynayarak tegannî eden kimse kâfir olur) demişlerdir. Çalgının ve raksın haram olduğu hususunda müctehid imamların sözbirliği vardır. Raksı helâl gören kâfir olur. Her çalgı haramdır. (Redd-ül-muhtar)

(Çalgıya helâl diyen âlimler var, çalgılı ilahi küfür olmaz) diyen türedilere itibar etmemeli.

 

Twitter’da paylaş   |   Facebook’ta paylaş

 

 

 

 

 

 

Dini sualler için | Üye olmak için

 

Üyelikten ayrılmak için: Google | Yahoo

 

Mail grubu sayfası: Google | Yahoo

 

www.dinimizislam.com | www.mehmetalidemirbas.com | www.myreligionislam.com

 

 

* İzin alarak iş yapmak

 

BİSMİLLÂHİRRAHMÂNİRRAHÎM

Esselâmü aleyküm ve

rahmetüllahi ve berekâtühü

 

31 Aralık 2014, Çarşamba

İzin alarak iş yapmak

 

 

Sual: Âmirinden izin almanın, istişare etmenin önemi nedir?

CEVAP

Dinimizde, istişarenin, izinle hareket etmenin önemi büyüktür. Dinimize uygun istişare yapılınca, o işin neticesi istediğimiz gibi olmasa da, bizim için hayırlı olur. Ama istişare ehliyle yapılmalı. Büyüklerden izin almak, Allah rızası için olmalı. Menfaatsiz tam teslim olmalı. Üç hadis-i şerif:

(Sâlih olan âlimlerle istişare edin!) [Taberânî]

(İstişare eden, pişman olmaz.) [Taberânî]

(Yapacağı işi ehliyle istişare edene, o işin en güzeli nasip olur.) [Taberânî]

İstişare etmek sünnettir. Âmirine ve büyük zatlara bir şey sorunca, denileni yapmak, emîre itaat etmekse vacibdir.

İzinsiz iş yapmakla ve izin istemekle ilgili kendi yaşadığım ve arkadaşlarımızın başından geçen birkaç olayı anlatayım:

1- Sırasıyla, Çorum’da, Van’da ve Eskişehir’de çalışırken Enver Abi, zaman zaman, İstanbul’a gelmeyi düşünüp düşünmediğimi sorardı. Ben de, düşünmediğimi söylerdim. Meğer İstanbul’a gelmemi istiyorlarmış, anlayamamıştım. Eskişehir’den gelince yine sordular. O zaman gelebileceğimi, ancak bazı isteklerimin olduğunu söyledim. Bunlardan biri de, İstanbul’da, tâyin edildiğim kurumun müdürünün, tanıdık biri olması idi. Enver Abi, hepsini not edip, bunları Hocamıza soracağını söyledi. Hocamız, (Hepsini kabul ediyoruz, üstelik ev kirasını da biz verelim) demişler. Enver Abiye, (Efendim, madem gelmemi bu kadar istiyordunuz, şimdiye kadar neden gel demediniz?) diye arz edince, (Kaç kere teklif ettim) dediler. Meğer (Gelmeyi düşünmüyor musun?) diye sormaları, aslında (Gel!) demekmiş. Bu meseleleri o zaman bilmiyorduk. (Eğer söz dinlemezse, sonu kötü olur) diye açıkça söylenmemiş. Çünkü açıkça emredince, söz dinlememek helake sebep olurmuş.

2- Enver Abi, müdür olarak hangi arkadaşla çalışmak istediğimi sordu. Ben de bir iki arkadaş ismi verdim. Birini çağırdı. Çalıştığım iş yerine müdür olarak gelip gelmeyeceğini sordu. O arkadaş sükût etti. Yani (Evet) diyemedi. 1980 öncesi anarşi dönemindeydi. O arkadaş, memleketine dönüyor. Evine belediye otobüsü ile giderken, kurtarılmış bölgenin birinde, bir grup anarşist, otobüsü durdurup, bu arkadaşa, (Faşist, in aşağı!) diyorlar. Arkadaş inince, Hızır aleyhisselam veya büyük zatlardan biri geliyor. (Bırakın bunu! Bu faşist falan değil, falanca yerde memurdur) diyor. Anarşistler, hemen bırakıyorlar. (Sen kimsin, necisin?) diye bile sormuyorlar. Arkadan gelen belediye otobüsüne biniyor. Bir durak kadar gidince başka bir anarşist grup, arabayı durduruyor. Yine bu arkadaşa, (Faşist, in aşağı!) diyorlar. Yine bir zat geliyor, (Bu faşist değil, şu kurumda memurdur. Bırakın onu!) diyor. Anarşistler de arkalarına bile bakmadan çekip gidiyor. Arkadaş artık, üçüncü arabaya binmekten çekiniyor. Doğruca, bölge müdürünün evine gidiyor. Bölge müdürü, (Arkadaşı görünce şaşırdım. Beti benzi atmış, sararmış, dili tutulmuş) dedi. Ne olduğunu sorsa da cevap veremiyor. Arabasına bindirip, kurtarılmış bölgelere uğramadan, kenar mahallelerden evine bırakıyor. Büyükler merhamet ederek öldürülmesini önlüyorlar. Söz dinlememesinin cezası olarak, sadece biraz burnu sürtülmüş oluyor. Bunu merhum Enver Abi duyunca çok üzüldü, (Bu arkadaşlar niye söz dinlemiyor? Herkesin başına böyle bir olay gelmesini mi bekliyorlar?) dedi. Sonra bununla ilgili benzer bir olayı anlattı:

3- Bir arkadaş, eczacılık yaptığı yerin yakınlarına başka eczacılar da dükkân açtıkları için, müşterilerinin azaldığını söyleyerek başka bir yere taşınmak istediğini, uygun bir yer bulduğunu söylüyor. (Bulduğum yere taşınmam uygun olur mu?) diye durumu arz ediyor. Enver Abi, o arkadaşın bu işte kesin kararlı olduğunu gördüğü için, (Bunu hocamıza soralım) diyor. Sorunca da Hocamız, (Allahü teâlâ herkesin rızkını verir. Aynı yerde devam etsin) buyuruyor. Bir süre sonra farklı şekilde, yeni bir dükkân bulduğunu, gayet uygun olduğunu söyleyerek izin istiyor. Enver Abi yine, (Hocamıza soralım) diyor. Hocamız ise, (Biz ona yerinde kal demiştik. Madem ısrar ediyor. Oraya taşınsın) diyerek kerhen yani istemeden izin veriyorlar. Eczacı arkadaş, yeni dükkânına taşınıyor. Dükkânına, muazzam tezgâh yapıyor, çok borca girerek veresiye malzeme ve ilaç alıyor. Çok geçmiyor, anarşistler dükkânı basıp yağma ediyorlar, hiçbir şey bırakmıyorlar. Aldıklarını alıyorlar, alamadıklarını kırıyorlar. Büyüklerin merhametiyle arkadaş, canını zor kurtarıyor. Enver Abi yine, (Arkadaşlar niye söz dinlemiyorlar?) diyerek üzüntüsünü belirtmişti.

4- Bir arkadaş, Konya’dan başka şehre giderken yolda şehit oluyor. Bir de, merhum Mehmet Darende kardeşimiz vardı. Ehl-i sünneti yaymaktaki arzusu aşk derecesindeydi. Gözü hizmetten başka bir şey görmezdi. Kitap satışına giderken âmirinden izin almayı bile düşünecek durumda değildi. O da hizmet esnasında abdestli olarak şehit oluyor. Merhum hocamız, ikisi için de aynı şekilde, (İzinli mi gitmişti?) diye soruyorlar. (Hayır) dediklerinde, her ikisi için de aynı cevabı verip, (Eğer izinli çıkmış olsaydı, bu kaza başına gelmezdi) buyuruyorlar.

5- Uzman ve kıymetli bir arkadaş, bizde çalışırken, kendisine işiyle ilgili gerekli cihazlar temin edilemeyince, tam hizmet veremediğini düşünerek, bizden ayrılmaya karar veriyor. Düşüncesini Enver Abiye arz ediyor. Enver Abi de, onun gitmek istediğini anlayınca, izinsiz gitmesin diye, (Peki, gidebilirsin) diyor. Yani kerhen izin veriyor. Bunu duyunca, rahmetli Mehmet Oruç abi ile evine gidip, gece geç saatlere kadar bu arkadaşa yukarıdaki olayları anlattık. Ne söyledikse kabul etmedi. (Ben izin aldım) dedi. (Eczacı arkadaş da, izin almıştı. Kerhen alınan izin, meşru izin değildir) dedik. Başına bir iş gelir diye korktuk. Yine büyükler merhametliymiş ki, gideceği yerdeki yetkililer, kuracakları işten vazgeçmişler, arkadaş da oraya gidemiyor. (Ama nasıl olsa izinliyim) diyerek başka bir yere girip çalışıyor. Bu arada kendini meşru izinli zannederek sohbetlere katılıyor. Enver Abi, bir gün orada onu görüyor, (Hayırdır, senin burada ne işin var?) diye soruyor. (Her arkadaş gibi ben de sohbete geldim) diye cevap verince, (Geleceksen temelli gel) diyerek tekrar bizde çalışmasını sağlıyor.

Enver Abi, (İzinsiz iş yapmayın, bize kerhen izin verdirmeyin) derdi. Bir işi yapmak için izin isterken gönlümüzde bir tarafa meyil olmamalı. (Bu işi yapmak daha iyi) veya (Yapmamak daha iyi) gibi bir düşünce olmamalı, (Benim için hayırlı olan, onların vereceği karardır) diye düşünerek sormalı. Söylediklerinin bizim için en hayırlısı olduğuna inanmalı. (Ben düşündüm, bu hakkımda hayırlı, inşallah Enver Abi de uygun) der diye düşünmek, büyükleri sanki noter gibi görerek, kendi isteğimizi onaylatmaya çalışmak çok yanlıştır.

Mesela ben Çorum’dan Van’a izin alarak gitmiştim. Kendilerine, (Efendim ben Van’a izinli gitmiştim) dediğim zaman, (Hayır, izinli gitmiş sayılmazsın. Biz senin İstanbul’a gelmeni istiyorduk. Sen Van’da da hizmet ederim diye düşünüyordun. Teklifine hayır desem sükût-u hayâle uğrayacaktın) dedi. Ben de izinli gittim diye seviniyordum. Demek ki, izni, tam teslim olarak istemeliymiş.

Twitter’da paylaş   |   Facebook’ta paylaş

 

 

Selamet istiyorsan

Denizlerde bulunur, sayısız inci, mercan,

Ama sen sahilde dur, selamet istiyorsan.

 

 

 

 

 

Dinimiz İslam
İnternet Radyosu

Huzura Doğru
TV

Bugünkü ilahi:
· Bize Gelenler (Noel)

 

Dini sualler için | Üye olmak için

 

Üyelikten ayrılmak için: Google | Yahoo

 

Mail grubu sayfası: Google | Yahoo

 

www.dinimizislam.com | www.mehmetalidemirbas.com | www.myreligionislam.com

 

 

* İmanı olmayanlara af ve mağfiret yoktur (Mehmet Ali Demirbaş'ın 31.12.2014 tarihli yazısı)

 

BİSMİLLÂHİRRAHMÂNİRRAHÎM

Esselâmü aleyküm ve

rahmetüllahi ve berekâtühü

 

31 Aralık 2014, Çarşamba

İmanı olmayanlara af ve mağfiret yoktur

 

 

(Dünden devam)

İmam-ı Rabbânî hazretleri küfürden sakınan müminlerin Cehenneme girmeyeceğini anlatarak buyuruyor ki:

Bunlardan bazıları ise, dünya sıkıntıları, kabir azabı ve sıkıntıları ve Kıyamet gününün şiddetleriyle affedilip günahları biter ve Cehennem azabıyla temizlenmeye lüzum kalmaz. Enam suresinin (İman edip de imanlarını şirkle bulaştırmayanlar, Cehennemde ebedî kalmaktan emindirler. Onlar için, bu korku yoktur) mealindeki âyet-i kerime, sözümüzün doğru olduğunu göstermektedir, çünkü buradaki zulüm, şirk demektir.

Bir gün, bir hasta ziyaretine gitmiştim. Ölüm hâlindeydi. Kalbine teveccüh ettim. Kalbi kararmıştı. O zulmetin temizlenmesi için çok uğraştım, fayda vermedi. Uzun zaman yokladıktan sonra, o siyahlıkların, kâfirlik bulaşıklıkları ve sıfatları olduğu, kâfirlerle ve küfürle olan bağlılığından, beraberliğinden olduğu anlaşıldı. O kadar uğraştığım hâlde, o zulmetler temizlenemedi. Bunların ancak, küfrün cezası olan, Cehennem ateşiyle temizleneceği anlaşıldı, fakat kalbinde zerre kadar iman nuru da görüldüğünden, bunun sayesinde Cehennemden çıkarılacaktır. Hastayı bu hâlde görünce, cenaze namazını kılayım mı, diye düşünceye daldım. Kalbimi uzun zaman yokladıktan sonra, kılmak lazım olduğunu anladım. Demek ki, kalbinde iman varken, [zaruret yokken de] kâfirlerle düşüp kalkan, onların bayramlarına, paskalyalarına uyanların cenaze namazlarını kılmalı, bunları kâfir bilmemeli. Bunların, imanları sayesinde Cehennemden çıkacaklarına inanmalı, fakat hiç imanı olmayanlara, [Muhammed aleyhisselamın bir sözünü veya âdetini bile beğenmeyenlere] af ve mağfiret yoktur. Bunlar, küfürlerinin karşılığı olarak Cehennem azabında sonsuz kalacaklardır. (Mektubat-ı Rabbânî Tercümesi 1/266)

 

Tesbihi elle saymak

Sual: Tesbihi elle mi yoksa tesbihle mi çekmek daha sevabdır?

CEVAP

Herkes hangisiyle daha rahat çekerse, daha rahat sayarsa öyle yapması daha uygun olur.

Bazılarının sandığı gibi tesbihle tesbih çekmek sünnete aykırı değildir. Tesbih kullanmak sünnettir. (Fetava-i fıkhiyye s.152, F. Bilgiler)

Seyyid Abdülhakîm-i Arvâsî hazretleri de tesbih kullanmanın sünnet olduğu hakkında bir risale yazmıştır. (Eshab-ı Kiram kitabı)

 

Twitter’da paylaş   |   Facebook’ta paylaş

 

 

 

 

 

 

Dini sualler için | Üye olmak için

 

Üyelikten ayrılmak için: Google | Yahoo

 

Mail grubu sayfası: Google | Yahoo

 

www.dinimizislam.com | www.mehmetalidemirbas.com | www.myreligionislam.com