1 Mayıs 2017, Pazartesi | |
Ölenin ruhunu görmek | |
Sual: Bir kimse, vefat ettiği zaman, bu vefat eden kimsenin ruhunu, hayatta olanlardan bazı görenler oluyormuş, böyle bir şey olabilir mi ve bu bilgiler doğru mudur? Cevap: Bu konuda İmâm-ı Gazâlî hazretlerinin Dürret-ül fâhıre kitabında deniyor ki: "Vefat eden kimsenin ruhu, cesede geri döndürüldüğü zaman kendi cesedini yıkanırken bulur ve başı ucunda gasli, yıkanması bitinceye kadar durur. Allahü teâlâ iyiliğini istediği kimsenin gözünden perdeyi kaldırır ve o kimse, ölünün ruhunu dünyadaki insan suretinde görür. Bir zat oğlunu yıkarken başı ucunda olduğunu gördü. Kendisine korku gelip gördüğü taraftan diğer tarafa geçti. Kefenine sarılıncaya kadar bu hâli gördü. Kefene sarılınca, o şahsın şeklindeki ruh kefene geri döndü. Yıkanıp, kefenlenip tabut içine koyunca da ölenin ruhunu görenler oldu. Rebî bin Heysem hazretlerinden rivayet edildi ki; bir zat, yıkayan kimsenin elinde hareket etmiştir. Yine hazret-i Ebu Bekir zamanında bir ölünün tabut üzerinde iken konuştuğu görüldü ki, hazret-i Ebu Bekir ve hazret-i Ömer'in faziletlerini zikir etti. Ölenin bu hâllerini görenler, melekler âlemini seyreden evliya yani velilerdir. Allahü teâlâ dilediği kimsenin gözünden ve kulağından perdeyi kaldırır, o da bu hâli görür ve bilir. Ölü kefene sarıldığı zaman ruh hariçte, dışarıda olarak göğse yakın gelir. Bu sırada onun bağırması ve inlemesi vardır. Der ki; beni Rabbimin rahmetine acele götürünüz. Eğer bana ihsan olunan nimetleri bilseydiniz, beni götürmekte acele ederdiniz. Eğer şekâvet, Cehennem azabı ile korkutulmuş ise, der ki; aman bana azâb-ı ilâhiden bir müddet mühlet, zaman verip, ağır götürünüz. Eğer bilseydiniz, elbette beni omuzunuzda taşımazdınız. Bunun için, Resûlullah efendimiz, bir cenaze görünce, hemen ayağa kalkarlar, kırk adım kadar o cenaze ile beraber giderlerdi." *** Sual: İbadet, sadece namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek midir? Cevap: Allahü teâlânın rızasına, sevgisine kavuşmak ve sevap kazanmak niyeti ile, farzları, sünnetleri yapmaya, haramlardan, mekruhlardan kaçınmaya, yani İslâmın hükümlerini yerine getirmeye İbadet etmek denir. Niyetsiz, ibadet olamaz. Resûlullah efendimize tabi olmak için, önce iman etmek, sonra İslâmiyetin hükümlerini öğrenmek ve yapmak lazımdır. | |
Dini sualler için | Üye olmak için Üyelikten ayrılmak için: Google | Yahoo Mail grubu sayfası: Google | Yahoo | |
29 Nisan 2017 Cumartesi
* Ölenin ruhunu görmek (Osman Ünlü'nün 1.5.2017 tarihli yazısı)
* Zekât olarak verilecek mal
1 Mayıs 2017, Pazartesi | |
Zekât olarak verilecek mal | |
Sual: Zekât olarak başka cins mal verilebilir mi? Hayvan zekâtı olarak orta halli olanı verilmez ise ne yapmak gerekir? Cevap: (Bedâyı'us-sanâyı')da diyor ki, (Zekât olarak verilecek mal, zekâtı lâzım olan malın cinsinden veya başka cinsten zekât malı olmalıdır. [Altın yerine, fakire elbise, ayakkabı, buğday, yağ gibi şeyler vermek câiz değildir.] Zekât malı, ayn veya deyn olur. Ayn olan zekât malı, vezin ile veya hacim ile ölçülür veya ölçülmez. Ölçülmez ise, ya sâime hayvan olur. Yahut, ticaret urûzu olur. Sâime ise, nass ile bildirilen hayvanın kendi verilince, orta hallisi verilir. Aşağı hâlde olanı verilirse, orta halliden farkı kadar altın veya gümüş de verilir. Hayvanın kıymeti verilince, yine orta hallinin kıymeti verilir. Aşağı hâlde olanın kıymeti verilirse, altın veya gümüş ile tamamlanır. İki orta koyun yerine kıymetleri toplamında bir semiz vermek câiz olur. Çünkü, fâiz malı olmayanlarda, kıymete itibar olunur. Ticaret urûzundan nass ile bildirilenin kırkta biri verilir. Kendi cinsinden olan başka mal verilirse, iyi yerine orta veya aşağı mal verilince, aradaki farkı tamamlamak lâzım olur. Çünkü urûz, ağırlıkla veya hacim ile ölçülmeyen eşya demektir. Bunlarda miktar farkı fâiz olmaz. Meselâ, bir iyi elbise yerine, iki adi elbise vermek câiz olur. Kendi cinsinden olmayan başka mal verilirse, farz olan miktardan az verirse, aradaki farkı tamamlaması lâzım olur. Zekât malı, vezin veya hacim ile ölçülür ise, malın kendinin kırkta biri verilir. Kendi cinsinden olmayan başka zekât malı verirse, kendi kıymeti kadar vermesi lâzım olur. Kendi cinsinden başka mal verirse, Şeyhayne göre "rahime-hümallahü teâlâ", kıymeti kadar değil, miktarı kadar verilir. Meselâ, ikiyüz kilo ticaret malı iyi cins buğdayın kıymeti ikiyüz dirhem gümüş olsa, bunun zekâtı olarak beş kilo adi buğday vermek câiz olur. Bunun gibi, ikiyüz dirhem ceyyid gümüşün zekâtı olan beş dirhem ceyyid gümüş yerine, beş dirhem züyûf verilebilir. Nezir vermek de böyledir. Altın ile gümüş mutlak (Semen)dirler. Semen olarak yaratılmışlardır. İnsanın herhangi bir ihtiyacını gidermek için kendileri kullanılmaz. İhtiyaç eşyasını satın almak için vasıtadırlar. Başka eşya ise, hem semen olarak, hem de kendileri kullanılmak için yaratılmışlardır.) (İslâm Ahlâkı s. 295) | |
Dini sualler için | Üye olmak için Üyelikten ayrılmak için: Google | Yahoo Mail grubu sayfası: Google | Yahoo | |
* Sonsuz azapta kalma tehlikesi (Osman Ünlü'nün 30.4.2017 tarihli yazısı)
30 Nisan 2017, Pazar | |
Sonsuz azapta kalma tehlikesi | |
Sual: Cehennemin sonsuz azabından kurtulmak için akıllı bir kimsenin, bundan kurtulma çaresini düşünmesi gerekmez mi? Cevap: İmanı olmayan kimsenin, sonsuz olarak Cehennemde kalacağını, âyet-i kerimeler ve Peygamber efendimiz haber vermiştir. Bu haber elbette doğrudur. Buna inanmak, Allahü teâlânın var ve bir olduğuna inanmak gibi lazımdır. Herhangi bir insan, sonsuz olarak ateşte yanmak felaketini düşünürse, korkudan aklını kaçırması lazım gelir. Bu korkunç felaketten kurtulmanın çaresini arar. Bunun çaresi ise; Allahü teâlânın var ve bir olduğuna, Muhammed aleyhisselamın Onun son Peygamberi olduğuna, Onun haber verdiği şeylerin hepsinin doğru olduğuna inanmaktır ki, insanı bu sonsuz felaketten kurtarmaktadır. Bir kimse, ben sonsuz azaba inanmıyorum, bunun için böyle bir felaketten korkmuyorum, bu felaketten kurtulmak çaresini aramıyorum derse, buna denir ki; inanmamak için elinde senedin vesikan var mı? Hangi ilim, hangi fen inanmana mani oluyor? Elbette vesika gösteremeyecektir. Senedi, vesikası olmayan söze ilim, fen denir mi? Buna zan ve ihtimal denir. Milyonda, milyarda bir ihtimali olsa da, sonsuz olarak ateşte yanmak korkunç felaketinden sakınmak lazım olmaz mı? Az bir aklı olan kimse bile, böyle felaketten sakınmaz mı? Sonsuz ateşte yanmak ihtimalinden kurtulmanın çaresini aramaz mı? Görülüyor ki, her akıl sahibinin iman etmesi lazımdır. İman etmek için vergi vermek, mal ödemek, yük taşımak, ibadet zahmeti çekmek, zevkli, tatlı şeylerden kaçınmak gibi sıkıntılara katlanmak lazım değildir. Yalnız kalp ile, ihlas ile, samimi olarak inanmak kâfidir. Bu inancını inanmayanlara bildirmek de şart değildir. Sonsuz ateşte yanmaya inanmayanın buna çok az da bir ihtimal vermesi, zan etmesi akıl ve insanlık icabıdır. Sonsuz olarak ateşte yanmak ihtimali karşısında, bunun yegane ve kati çaresi olan iman nimetinden kaçınmak, ahmaklık, hem de çok büyük şaşkınlık olmaz mı? Senâüllah Pânî-pütî hazretleri buyuruyor ki: "Allahü teâlânın varlığı, sıfatları, razı olduğu ve beğendiği şeyler, ancak Peygamberlerin bildirmesi ile anlaşılır. Akıl ile anlaşılamaz. Bunları bize Muhammed aleyhisselam bildirdi. Hulefâ-i râşidînin, eshâb-ı kiramın çalışmaları ile de, her tarafa yayıldı." | |
Dini sualler için | Üye olmak için Üyelikten ayrılmak için: Google | Yahoo Mail grubu sayfası: Google | Yahoo | |
* Kalbi hastalıktan kurtaran ilaç
30 Nisan 2017, Pazar | |
Kalbi hastalıktan kurtaran ilaç | |
Sual: Kalbi hastalıktan kurtaran ilaç nedir? İbadetlere, müzik sokmanın, mevlevîler gibi çeşitli ayinler yapmanın İslâm dini ile alâkası var mıdır? Cevap: Kalbi hastalıktan kurtaran ilaç, üç şeyden yapılır. Bunlar, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri gibi iman etmek, ibadetleri yapmak ve haramlardan sakınmaktır. İslâmiyetten ve tasavvuftan haberi olmayan kimseler, dini, dünya kazançlarına âlet ediyorlar. Bu yobazlar, tasavvufa, hatta ibadetlere, mistik bir hareket olarak, müzik sokmuş, müzik âletlerinin nağmelerine göre vücut hareketleri yapmak gibi hususlara, ayin demişlerdir. [Mevlevî ayinleri gibi.] Başlarında mezar taşına benzeyen beyaz uzun külâhları (sikkeleri) ile dönen mevlevîler, sağ ellerini semaya kaldırırlar ve sol ellerini semadan aldıklarını dünya yüzüne göndermeği belirtmek için, aşağı indirirler. İslâm dini ile hiçbir alâkası olmayan ve âyet-i kerime ve hadîs-i şeriflerde bulunmayan böyle ayinleri, tarikat olarak, İslâmiyet olarak tanıtıyorlar. Peygamberimiz "sallallahü aleyhi ve sellem" ve Eshâb-ı kiramdan "radıyallahü teâlâ anhüm ecma'în" hiçbiri, böyle ayinler yapmadı. Onların zamanlarında tasavvuf vardı. Fakat böyle tarikatçılık yoktu. Şimdi, bu ayinleri görmek için dünyanın her tarafından birçok insan gelmektedir. Yabancı dillerde tasavvuf hakkında yazılan eserler çoktur ve hepsinde bu bid'at, bozuk yollardan bahis olunmaktadır. İmâm-ı Gazâlî "rahime hullahü teâlâ" hem kelâm âlimi, hem de hakiki tasavvufun mütehassıslarından idi. Kanuni Sultan Süleyman'ın "rahime hullahü teâlâ" şeyhulislâmı büyük din âlimi Ebüssü'ûd Efendinin "rahime hullahü teâlâ" tasavvuf ehline karşı çok sert davrandığı, hatta onların idamı için fetva verdiği söylenir. Bu doğru değildir. Ebüssü'ûd Efendi, tasavvuf ehli için değil, bunların içine karışan sapık tarikatçılar için ve (Tasavvufta yüksek dereceye varanlar için, din teklifleri kalkmıştır. Onlar için helal ile haramın farkı yoktur) diyenler için sert davranmış ve bunların fitne çıkarmak, İslâmiyeti yıkmak günahları için, idam edilmelerine fetva vermiştir. (Herkese Lâzım Olan Îmân s. 457) | |
Dini sualler için | Üye olmak için Üyelikten ayrılmak için: Google | Yahoo Mail grubu sayfası: Google | Yahoo | |
28 Nisan 2017 Cuma
Haftalık Bülten (28 Nisan 2017)
|
--
Bu gruba aboneliğinizi iptal etmek için şu adrese e-posta gönderin:
sorularla-islamiyet+unsubscribe@googlegroups.com
---
Bu iletiyi Google Grupları'ndaki "Sorularla Islamiyet" grubuna abone olduğunuz için aldınız.
Bu grubun aboneliğinden çıkmak ve bu gruptan artık e-posta almamak için sorularla-islamiyet+unsubscribe@googlegroups.com adresine e-posta gönderin.
Daha fazla seçenek için https://groups.google.com/d/optout adresini ziyaret edin.